28 Haziran 2012 Perşembe

İki Dizi Birarada

BİR HASTANE POLİSİYESİ HOUSE M.D.
Öncelikle House M.D.... Aksi, meraklı, umursamaz kelimenin tam anlamıyla gıcık bir uzman doktor olan House'un Tıbbi Tanı Uzmanlığı Departmanlığında tedavisi bulunamayan hastalıkları teşhis etmesini konu ediniyor. Dizide her bir söz ciddi anlamda düşünülüp özenle seçilmiş...

Sherlock Holmes'la inanılmaz benzerliğini de dizi senaristleri bilerek yapmışlar.Önce bir isim benzerlikleri var :
Holmes__House
House'un arkadaşı Wilson__ Holmes'ün arkadaşı Watson
Sonra iki karakterin de ilaç bağımlısı olması, meraklı olması, her vakayı almayıp sadece ilginç bulduklarına yönelmeleri, ikisinin de birer müzik enstrümanı çalması vs.
Dizi bizim Doktorlar dizisi yayına konana kadar onun açığını kapatıyor gibi oldu zaten. Her bölümde ayrı bir ameliyat, MR cihazının o klostrofobi yaratan korkunçluğu falan.. Neredeyse hastanenin o ilaç kokusunu falan aldıyor o derece.. Tabi izlemeye yeni başlayacaklara günde 9 bölüm ardarda izlenmemesi gerektiği konusunda bir uyarı da yapmak gerek :) İnsan o kadar çok hastalığı anlamaya çalışınca falan rüyasında dahi ameliyat görmeye başlıyor...Kısaca House şiddetli tavsiyedir, izlenmelidir,izletilmelidir :)

MERLİN
House'un ilk sezonunu bitireyim derken içiniz dışınız ameliyat oluyor başka bir diziye ihtiyaç duyuyorunuz veee Merlin...
Bir ara Cnbc-e de 8 bölüm ardarda verilmiş bir diziydi kendileri. Biz de ailecek o zaman sarmıştık. Kanal Cnbc-e olunca Merlin olsun, Arthur olsun Türkçe konuşuyorlardı. Tam birer İstanbul Beyefendisi olmuşlardı..
Dizinin konusunu merak edenler zaten arayıp bulurlar da benim konuşacaklarım diziyi yakinen bilenlere. Bu yaz 4.sezonunu izlemeye başladığım Merlin'de bir değişmeler bir gelişmeler olmuş kiii...
Dizinin en güzel kızı seçtiğim Morgana zaten cadıydı. O bir güçlenmiş. Makyöz değişimi yapmışlar kanımca. Evanescence'in vokalisti Amy Lee'ye benzemiş. Dizide hainliği de ortaya çıkmış, Kral Uther bir çökmüş, sırtına bıçak yemiş bir baba olaraktan krallıktan elini eteğini çekmiş.

Diğer yanda da Gaius var tabi. O hala aynı bakışlara sahip. Kaşların biri yukarda diğeri aşağıda. Ondaki ifadesizlik bir Polat Alemdar'da görüldü şimdiye kadar.
Gwen'le Arthur da evlenecekmiş ileriki bölümlerde seyirci kitlesi olarak fıtık olduk! Şimdiye kadar beğendiğim tek sarışın Arthur'u vere vere Kara Bela Gwen'e verdiler. İşin daha bir kötü yanı bunlar gerçekte de çıkıyorlamış.. İnsanda çirkin şansı falan olcek arkadaş.. Ne yaptı da aldı bu çocuğu anlamadım kii...Hizmetçi Gwen'e de o yeni makyöz bir göz makyajı falan yapmaya başlamış ama ne fayda... Yok yani malzeme yok kızda niye zorluyosun sen? :@

Merlin garibim hala büyü yapıyor da herkes bir haber.. O hala Arthur'la gıcıklaşıp duruyor. Laf sokuyorlar falan iyiler yani :) İleriki bölümlerde yine bir haber ederim ben zaten şimdilik 4.sezona devam..

24 Haziran 2012 Pazar

Yüzüğün Sırrı

Yorgun, huzurlu, uykulu bir çeşit benle karşı karşıyayız...

Bir Çeşit Ben tatilde napsam napsamlardan kurtulmuş günlerini aşırı dolu geçirir olmuştu. Haftasının 2 günü mutlaka AVM'lerde geçer olmuştu. O artık, eskiden beğenmediği AVM'lerin yeni yüzüydü...

O gün Yumyum'u uğurlamıştı. Yumyum artık İstanbul heyecanıyla yanıp tutuşan gencinden bir polisti. Yumyum'la yine çok eğlenmişti. Yolda gördükleri gözlükçüden Yumyum için apaçi gözlükleri bakmışlar, göbekli, kel bir polisi Yumyum'un geleceği olarak nitelendirmişlerdi. Polis Amca diye kel, göbekli ve apaçi gözlüklü bir kavram vardı sonuçta :) Antakya sokaklarında uzun uzun yürümüşler, geyik muhabbetinin zirvesine ulaşmışlardı. Ama iş uğurlamaya gelince Bir Çeşit Ben yine bir çeşit hüzün yaşamıştı. Bu yüzden tekrar görmeyeceğini bilse de "Hadi görüşürüüüz" diye kısa kesmeyi tercih etmişti. Vedalar pek ona göre değildi.

Sonraki sabah ise o kadar yol yürümenin cezasını yataktan kafasını güç bela kaldırarak çekmişti. Ama erken kalkması gerekiyordu çünkü o gün hayatında ilk defa bir çeyiz serme olayını görecekti :D Diğer yerleri bilmiyordu ama Hatay'da kız tarafının çeyizi davul-zurna eşliğinde kızın evine taşınıyordu. Çocukluk arkadaşının ablasının çeyiziydi bu. Ve Bir Çeşit Ben insanları izlemekten büyük keyif almıştı.

Ama en çok dikkatini çeken şey yüzüğün insanı ne kadar değiştirdiği olmuştu...

Daha önceden bir romanda bir kızın ergenlikten sonra değil de evlendikten sonra tamamen değiştiğini ve olgunlaştığını okumuştu. O gün Bir Çeşit Ben bunu tam anlamıyla görmüştü. Çeyiz evine gelen yeni nişanlanmış bir kız vardı. Daha öncelerde "Selam kızlaaar naber ya" diyen kız yüzükten sonra "Saygısız gençlik valla saygısız" diye "Ben sizden değilim" sloganları atar olmuştu. Bir Çeşit Ben önce kıza sonra da par par parlayan yüzüğüne baktı.. Zaten kız nerdeyse "Kıymetlimiiiiis!!" dicek gibi yüzüğü insanların gözüne gözüne sokuyordu...
Bir Çeşit Ben "Vay arkadaş ne yüzükmüş.. Ne ki bunun sırrı yav" diye düşündü..
Bir yüzük bir insana bu kadar farklı şeyler söyletiyorsa bir sırrı olmalıydı...

Sonra kızın nişanlısını gösterdiler. Karadenizli burnuna sahip, yaşını almaya başlamış, kıza göre ciddi anlamda zayıf kalan bir tip.. Olay nişanda ya da nişanlıda değildi olay kesinlikle yüzükteydi... Yüzüğün sırrı bir çeşit merak konusu olarak kaldı..


20 Haziran 2012 Çarşamba

Kin Tutmak Ya Da Tutmamak


Bir Çeşit Ben o gün arkadaşı Hisli Kız'la alışverişe çıkmıştı. Sözde, Hisli Kız'a bir şeyler alıp dönecekti. Ama her zamanki gibi hiç bir şey düşündüğü gibi olmamıştı.

4 buçuk saatini alışveriş merkezinde o mağaza senin, bu kabin benim dolanıp duran Hisli Kız ve Bir Çeşit Ben AVM'yi bir anlamda tavaf etmişlerdi. Bir Çeşit Ben, kredi kartı isimli merete bulaştıktan sonra adeta bir alışveriş manyağı olmuş ve internet siteleri dahil her yerden durmadan alışveriş yapmaya başlamıştı. Ama o gün kararlıydı "Hiçbir şey alınmayacaktı!"


Önce Hisli Kız'ın panik olmuş alışveriş hali sakinleştirilip güven verici konuşmalarla istediği şeyler alındı. Hisli Kız alışverişte kendine güvenmiyordu.
'Bir Çeşit Ben yaaa sence şu daha çok mu yakışırdı?'
'Kabinleri nerde bunların yaaa!'
'Offf yine sığmadım şunun bi büyük bedenini bulsana'

Bir Çeşit Ben için her şey eğlenceliydi.. Taaa kiii o kırmızı gömleğin kendisine sırıttığını görene kadar... Sonrasında her şey hayal içinde geçmişti: annesini araması, anne bu son diye yalvarmaları, telefondaki son sözleri duymayarak 'Tamaaam bende seni seviyorum' diye geçiştirişleri...

Kırmızı gömlek hem koccaman bir mutluluk kaynağı hem de büyük bir vicdan azabıydı Bir Çeşit Ben için.. Çünkü daha bir gün öncesinde internetten kendisine bir beden büyük geleceğini bildiği bir elbise almıştı... Tüm bunlardan sonra Bir Çeşit Ben kişisinin sonu belirsizdi...

Alışveriş çılgınlıkları sürerken bir ara İzmir'den arkadaşı Varyemez Pembe Kafa aramıştı. Böylece Bir Çeşit Ben de etrafında kendisine göz kırpan güzelim elbiselerden bir süre için kafasını uzaklaştırabilmişti. Varyemez Pembe Kafa ona laf arasında o gün Geveze'nin daha doğrusu şimdiki Ego'nun ameliyat olacağını haber vermişti. Geveze uzun zamandır gözünden problem yaşıyordu. O gün olacağı ameliyat da kısa bir süre için gözündeki problemin ilerlemesini durduracak lazere benzer bir ameliyattı. Bir Çeşit Ben bir an çok endişelendi. Ameliyatlardan çocukluğundan beri korkardı. Pek ses çıkarmadı. Varyemez Pembe Kafayla uzuuun uzun konuştular. En son Bir Çeşit Ben, bir çeşit kaygıyla
"Varyemeez, o çocuk için dua et tamam mı?" dedi..

Kabinden dinleyen Hisli Kız, telefonu kapatır kapatmaz Bir Çeşit Ben'in adeta üzerine atladı. Başladı bir güzel azarlamaya...

"Bir Çeşit Ben, sana noldu.. Bu çocuk sana inat eder gibi ayrılmanızın üstünden iki hafta bile geçmeden sınıftan bir kıza yazmadı mı...
Yazdı..
Bunu da geçip karşına seni yerin dibine sokarken bastıra bastıra söylemedi mi...
Söyledi..
Sen beni gecenin bilmem kaçlarında gözlerin yerinden çıkarcasına ağlarken arayıp höyküre höyküre bunları anlatmadın mı...
Anlattın.
Sabahın 5 lerinde çığlık çığlığa uyanmadın mı..
Uyandın...

Şimdi neyin duası... Ya sanane ki.. Neden ilgileniyosun.. İyilik abidesi misin?! Lisede duygusal davranıyorum diye beni gaza getiren, güçlü ol diyen Bir Çeşit Ben nerde????"

Hisli Kız haklıydı. Öfkesinden adını duyduğunda bile bir soğukluk hissetmesi gereken Geveze insanı için endişeleniyordu. Nedenini bilemedi, düşünmedi, düşünmekten korktu... Ama akşam olunca Varyemez Pembe Kafa'yı arayıp "Nasılmış" demekten de geri kalmadı.

Gece, kafasında aldı kendisini karşısına hatırlattı olanları.. Kin tutamıyordu galiba.. Ya da saflıkla salaklık arasındaki ince çizgide ara sıra salaklık kısmına geçiyordu..

O kadar düşünceden sonra rüyasında Geveze ve Kızılla uğraştı.. Alışveriş çılgınlığından sonra bir azar tüm gecesini mahvetmişti...


19 Haziran 2012 Salı

Hiç Acımam Takarım -Takıntılar Mimi

Sevgili Melodram sağolsun beni mimlemiş... İlk defa bir mime yetişiyor olmanın yüksek gururuylan hemmen cevaplıyorum...

# Dürtme Kardeşim Dürtme!
En belirgin takıntı diye bir kavram varsa benimki budur herhalde. Canım kardeşim dediğim insan bile olsa bir şey anlatırken önce bir dürtüp sonra anlatanlardan nefret ediyorum. Ama öyle böyle değil. O an dürten adamın ağzına bir çarptığımı falan hayal edecek psikopatlığa geliyorum. Böyle de bir manyağım işte...

# Naklen Bademcik Yayını Burda!
Esneyen insanların ağzını kapatması konusunda sinir bozucu bi takıntım var. Duramıyorum yaa ağzını kapat diyiveriyorum...

#Ellerini Yıkadın mı?
Sofrayı hazırladığımda babam dahil herkese ellerini yıkadın mı demeden rahat edemiyorum.. Bunu dışarda göstermemeye çalışıyorum ama evde herkese tek tek sorup sonrasında yemek yenilmesine izin veriyorum.. Hayır ya kesinlikle despot falan değilim :D

#Biraz daha sık da karnımız doysun!
Ağır parfüme dayanamıyorum. Anında başım ağrıyor. Bir de öksürmeye başlıyorum. Geçen sene yurtta sırf bunun için oda arkadaşlarım her parfüm sıktıklarında pencere açarlardı. Ayy iyi insanlardı ya.. Özledim sanki yaa.. Hı neyse ne diyoduk. Parfüm... Sanki o parfümü burnumdan soluyup tadını alıyormuşum gibi geliyor. Evet o kadar yaniii. Hı bir de sen hiç mi fazla sıkmıyorsun diyecekler için bir kaç defa kendi parfümümle boğulma tehlikesi geçirdiğimi belirtmeliyim sanırım :D

Aklıma gelen takıntılarım bunlar.. Ama sadece şu an aklıma gelenler :) Mim için teşekkür ediyor veee adettendir birilerini mimliyorum :)

huyumkurusun, J.Yo.Okie, Cadı Karının Çatısı, Nuray İlbars, Oh Honey Bunny!, Amaçsız Çocuk Tribi ve mimi beğenen bütün bloggerlar :)

18 Haziran 2012 Pazartesi

Küçüğüm Daha Çok Küçüğüm.. De Bundan Sanane!

Bir Çeşit Ben, bir çeşit cehennem hayatıyla karşı karşıyaydı. Sıcaklar onu resmen eritiyordu. Zeki kuzeni Havuç Salatası yine zekice bir fikirle karşısındaydı:

"Acaba Allah bu sıcakları günahlarımızdan düşer mi yaa belki cehennemde daha az yanarız?"

Bir Çeşit Ben o gün babasının yakın arkadaşı Kel Amca'nın yanına gitmek zorunda kaldı. Bir kaç gündür evde tartışılan Bir Çeşit Ben çalışsın mı çalışmasın mı davası yine gündeme gelmişti. Ailesi Bir Çeşit Ben'in çalışmasına izin vermiyordu. Kendilerine göre haklı nedenleri vardı (!) Bir Çeşit Ben'in de çalışmak istemesinde kendine göre haklı nedenleri vardı. Peder Bey ise olaya tamamen dalgacı yaklaşıyor ve
"Kızım gel Kel Amca'nın oto-galerisinde çalış. Araba falan yıka, çay yap. Al sana Oto-Satış Temsilcisi"

O gün o konu yine Bir Çeşit Ben'in "Tamam yaa ben çalışmıcam oturcam, arada gezecem, şişkonun teki olup çıkcam." diye ergen triplerine girmesiyle son bulmuştu. Konu bu kez de Bir Çeşit Ben'in kilosuna gelmişti. O sırada Kel Amca'nın babası geldi. Peder Bey ona kızını tanıştırdı ve "Utanıyorum bu kızdan, gören yedirmiyoruz sanır." diye artık monotonlaşan şikayetlerini sıraladı. Amca
"Yok yok iyi böyle benim hanım 100 kilo olmuş. Artık kendini taşıyamıyor." dedi.
Fakat sonradan liseye gittiğini düşündüğü Bir Çeşit Ben'in Üniversiteye gittiğini öğrenince önce bir durdu. O sırada Peder Bey gülme krizine girdi. Fakat Amca sözleriyle toparladı.

(Bu Kristen Cadısı o Robert'i boy moy demeyip kapmış ya helal!)

Antakya'nın yarısı olduğu gibi Amca da Arapça konuştuğundan belirli bir ağzı vardı. R'leri bastıran çok şeker konuşmasıyla
"Sayın Hocam altın küçüktüR değil mi? Ama altındıR ve çok değeRlidiR... Bu kızımız gibi" dedi.
" Bir insanın yakışıklı, güzel olduğuna bakılmaz. İnsan ahlaklıysa, terbiyeliyse, iyiyse insandır." Sonra bir anısını anlatmaya başladı:

"O gün bir tanıdığım oğluna anlatıyor:
Evin küçüğünü alacaksın, temizliği kolay olur.
Arabanın küçüğünü alacaksın, az yakar.
Kızın küçüğünü alacaksın, az yer."

Bir Çeşit Ben içinden "Ah be amca sen benim yediğim yemeği görsen hayatta böyle demezdin" dedi :D

Bu ara herkeste bir küçük olayı vardı. Bir Çeşit Ben bu zamana kadar boyundan çok çekmişti. Bu ara Yumyum da inatla "Minik, minikcim, ufaklık" diyip duruyordu. Bir Çeşit Ben o gün tek bir kez isyan etti. "Oğlum 5 yaşında çocuk sever gibi minik diyip durma çarparım!" Yumyumsa kafasını karman çorman edecek tek bir laf etmişti: "Belki ben de seni 5 yaşındaki çocuğu sever gibi sevmek istiyorum." Bir Çeşit Ben'e her zamanki gibi susmak düşmüştü. Suratındaki ifadeyse :S :o WTF?!

Bir Çeşit Ben boyuyla ilgili sorunu çoktaaan aşmıştı. Ama insanların neden kendilerini açıklama gereği hissettiklerini anlamayacaktı. Biliyordu ki orta yaşa geldiğinde "Aaaayy ne kadar genç gösteriyorsun" tepkilerini anlamayacaktı. Ve yaşlandığında da yaşlı küçük sevimli bir nine olacak, torunlarının boylarını kendisiyle ölçmesini gülümseyerek izleyecekti :)


15 Haziran 2012 Cuma

Elektriklenemedik Esra Hanım

43 derecelik havasıyla yaprak oynamayan Antakya şehrinden sesleniyoruz...

Bir Çeşit Ben için evren yine ağlarını örmüş veee zorlama aşk yasak artık sana demişti.
O gün Bir Çeşit Ben sıcak dememiş, derece dememiş Yumyum buluşmasını gerçekleştirmişti. Aslında biraz da gaza gelmekti bu. Çünkü arkadaşı Hisli Kız "bak nolduysa böyle unutursun, görüş gitsin nolacak" diye yine tutmamıştı dilini. Sıcaktan kimseyi görmek istemeyen Bir Çeşit Ben kişisi "Ya ben ne konuşcam bu sıcakta pöff" diye inatlaşmış ama sonradan Hisli Kız'a uymuş ve Yumyum'a gelmesini söylemişti.

Yumyum'un sohbeti düşündüğünden daha eğlenceliydi. Ama yıllar ona amca modunda bir göbek ve bir güvensizlik vermişti. Dünyaya güvenmeyen görmüş geçirmiş insanların durgunluğu vardı onda. Bir ara Bir Çeşit Ben, Yumyum'a baktı veee

"Hey gidi Ergen Çeşit Ben, bak karşında kim oturuyo. Bu Yumyum ki tek bir bakışıylan tüm kitaplarına Yumyum resimleri çizdirmişti.
Düşün ki Küçük Adam'ın tek bir mesajı için gecelerce telefonun başında beklemiştin. O tek bir mesajıyla kalbin yerinden çıkar gibi olmuştu... Şimdi her gün mesaj atıyo bana mısın demiyosun.. Gözünde büyüttüğün daha kaç kişiyi böyle karşında göreceksin bakalım..." demişti.

O gün Bir Çeşit Ben ciddi anlamda eğlendi.Liseden, lisedeki müdürlerinden bahsettiler. Yumyum'un okul müdürleri Deli Kadir'i taklit ederken sesini kalınlaştırması, olayları tükenmeyen sınıflarının anıları falan Bir Çeşit Ben'i çok güldürdü. Yine de o gün Yumyum, Bir Çeşit Ben'de yerinin olmadığını anladı. Üstelik bu Bir Çeşit Ben'in düşündüğü gibi gergin bir ortam bile yaratmadı. Bir Çeşit Ben de üstündeki baskıdan kurtulduğunu hissetti. Her ne kadar ciddi bişi olmasa da birisinin size dair 'Belki'leri olduğunu bilmek üzerinizde bir baskı yaratırdı. Ve Bir Çeşit Ben o gün iç rahatıyla evine döndü. Böylece Yumyum davası da kapanmış oldu. Bir Çeşit Ben eskiden platonizimle elini ayağına dolaştıran ve sonradan bişi hissetmeyeceği kaç kişi kaldığını merak etti...

14 Haziran 2012 Perşembe

Yananı Görür Allah :)


O zaman ne diyoruz Ben bu yaz bronzlaşmaaaak kendimle uzlaşmaaaak...

Bir Çeşit Ben sabah çeşiiit çeşit düşünceyle ve anıyla uyandı. Ancak accelecek hareket etmek zorundaydı çünkü o gün havuz günüydü..

Bir Çeşit Ben'in havuza gitmesi aile konseyince yine kriz masası etrafında tartışıldı. Hocaanım'a göre Bir Çeşit Ben iyileşmemişti ve havuza gitmemeliydi.
Peder Bey 'Hıı ne havuza mı gidiyolar? Ne havuzu' modundaydı.
Bir Çeşit Ben allem etti kallem etti yine gitti. Güyyaaa elinde kitabı klip çeker modda bir güzel güneşlenip bronzlaşacaktı. Ama Bir Çeşit Ben gidip her yerini yakıp geldi. Halbuki şarkıdaki beyaz otel bile uyuyordu, bir tek bronzlaşamamıştı :/ Ve tabi tüm yorgunluğuna rağmen omuzlarındaki acı yüzünden uyuyamadı. Zaten kafasında da türlü türlü düşünceler kol geziyordu...

Bir Çeşit Ben'in kafasını bu ara Yumyum karıştırıyordu. Aslında karıştırmak da denemezdi, oyalıyordu. Kırk çeşit güzel laf, aramalar etmeler falan iyiydi hoştu da.. Bir Çeşit Ben'in ilgisini çekmiyordu. Bir yandan Rahmetli Geveze'ye hırsını çıkarmak istiyordu. Zaten bu sevgili olma, aşk işleri boşmuş işte diyordu. Bir yandan 'Seçici olmayan geçici olur, bugün ona yarın sana' falan diye özlü sözlerle insanların duygularıyla oynamanın tehlikeli olduğunu düşünüyordu. Yumyum da bu arada sağolsun hiiiiç anlamaya çalışmıyordu. Bir Çeşit Ben 'Dostum yaa çocuk yaa' diye dünya ahret bacımsın modunda takılmaya çalıştıkça Yumyum duygulardan söz ediyordu. Bir Çeşit Ben de elinden geldiğince anlamazdan gelip teşekkürlerle geçiştiriyordu.. Galiba Yumyum daima geçiştirilip duracaktı...

11 Haziran 2012 Pazartesi

Allah'ın Sopası Yokki Kafana İndirsin


Bir Çeşit Ben bir ara her şeyi önceden sezip, olay olup bittiğinde "Aaa ben böyle olursa diye düşünmüştüm biliyomusun" der olmuştu. Sonra kendilerince Bir Çeşit Ben'in 3 harflileri var falan diye bir şaka konusu çıkarmışlardı. O geceyse şaka bir anlamda gerçeğe dönmüş gibi hissetti.

Bir Çeşit Ben bir kaç gündür her yerinin ağrıdığından şikayet edip duruyordu. O gece malum sosyal paylaşım sitesine bir durum güncellemesi yaptı. " Yine dejavular başladı. Kalp gözüm mü açıldı... Ölücek miyim" falan filan. Sonra bunu yazmasının üstünden iki saat geçmedi ki ağrıları şiddetlendi. "O da artık inada gerek yok ağrı kesiciye beyaz bayrağı çekeceksin" diyerek mutfağa yöneldi. O an tüm gücünü kaybedip yere düşüverdi. Sesi duyan ve kızlarının baygın yerde yattığını gören Peder ve Hocaanım bir korkuyla Bir Çeşit Ben'i hastaneye götürdüler.

Hastanede 2 şişe serumu mis gibi damarlarına indiren Bir Çeşit Ben hastane odasında oldukça eğlendiğini farketti. Yattığı yerden geleni gideni kaçanı göçeni izliyordu. Başlı başına bir dizi odasıydı orası.Doktorlar dizisinin neden bu kadar tutulduğu belliydi. Odaya önce Suriye sınırında yaralanan bir adamın geldiğini haber aldı. Adamı ameliyat edip getirdiler. Sağolsun Suriyeliler maddi manevi her şekilde savaşı böyle böyle Türkiye'ye de yaşatıyorlardı. Sonra trafik kazası geçiren bir genç, ailesi ve polis amcalar bastı odayı. Bir ara Bir Çeşit Ben'in çaprazında yatan ve sürekli kusan genç kendine geldi. Bir Çeşit Ben ilk başta 'Yazık yaa' diye acıdığı gencin çenesiz bir tip olduğunu gördü. Daha fenası kafasından 40 türlü hastalık yakıştırdığı gencin meğer içmekten kafayı bulduğunu ve bu yüzden o halde olduğunu öğrendiğinde büyük hayal kırıklığı yaşadı.

Hastaneden sabahın 4ünde dönebilen Bir Çeşit Ben ve Peder güç bela uyumaya çalıştılar. Tansiyonunda bir değişiklik bile bulunamayan Bir Çeşit Ben bu durumun dalga geçtikleri 3 harflilerden olduğunu hayal etti. Yine iş başındaydılar. Ya da çok dalga geçince Allah sopasını indirivermişti kafasına....Sonraki gün yataktan çıkmadı ve kardeşlerine büyük bir zevkle 'Aaah başım dönüyo bir su ne iyi olurdu' işkenceleri etti :D

10 Haziran 2012 Pazar

Gönül Bu Ota da Konar Bukalemuna da..

Kore Dizisi Eleştiri Yazısı
Bir Çeşit Ben tatilde napacağını şaşırmış bir halde gezinip dururken kendini Kore dizilerine vermeyi seçti. Aslında Bir Çeşit Ben'in Kore dizilerini izleyebilmesi sadece kendini aşmaya çalışmasıyla ilgiliydi.

Bir Çeşit Ben'in Kore dizileriyle tanışması geçen yıl yurtta kalırken oda arkadaşlarının yoğun ısrarıyla olmuştu.Kore dizileri alabildiğine yapmacık ve olağanüstü pembe yapıdaydılar. Personal Taste isimli diziden sonra görmüştü ki bir insan ne kadar eleştirse de Kore dizileri bir şekilde bağımlılık yaratıyordu. Daha da fenası izleyenleri mükemmel aşkın varlığına inandırıp beyaz atlı prensi beklemeye yönlendiriyordu. Çünkü odadaki herkesin o kız kılıklı adamı görüp aynı anda deriiince bir iç geçirdiklerini dün gibi hatırlıyordu.

Bir Çeşit Ben'in bu kez You're Beatiful isimli diziye takılmasıysa sırf kendiyle olan savaşındandı. Şöyle ki;

B.Ç.B= O Kore dizisini izleyip bütttüüüünn romantizm korkumdan kurtulacağım. Geveze'yle ilgili tek bir anı aklıma gelmeden o diziyi bitireceğim!
İç Ses= Saçmalama beee sen romantik dizi izleyemezsin. Şimdi kalkıp yine 'Aaaa Geveze de bana böyle davranıyodu' diye başlıcaksın.. Sonra gelsin özledimler gitsin hakaretler... Daha hazır değilsin kır dizini otur aşağı!
B.Ç.B= Unuttum oluuummm ne Gevezesi öldü o öldü :D
ve daha neler de neler...

Sonra Bir Çeşit Ben gördü ki cidden Geveze'yi falan hatırlamayı bırak filmi eleştirmekten izleyemiyordu bile. Çünkü farketti ki Kore dizilerinde;

-Esas kız mutlaka fix sakar ve salak bi tip oluyodu.
-Erkekle kız arasında hiiiç bir fark yok denecek kadar az fark oluyordu.


-Erkekleri tamamen tüysüzdü!.. (Vay anasını deme. Banyo yaptığı sahnede bacaklarını gösterdi Veet reklamında oynasa yeridir o derece)
-Normal bir kıyafetleri yoktu. Hep saçma sapan giyiyorlardı. Erkeklerin göbeğine kadar açık V yaka ve kırmızı pembe taytlar giymesi gibi.
-Hareketleri animelere benziyordu.
bla bla bla bu liste uzaaar gider...

You're Beatiful'un senaryosu ise daha çok Türk filmlerine veya Türk hikayelerine benziyordu. Bir amaç için erkek kılığına giren bir kız... Kızı seven ve kıskanan iki erkek..



Biri
yakışıklııııı
düşünceliiiii..
romantiiik


Shin Woo..











Diğeri ise
bukalemun gözlü.. (Not: Bukalemunun özellikleri: Gözler bağımsız hareket eder, biri yukarı bakarken diğeri aşağıya bakabilir. Bkz: Vikipedi :))
herşeyi eleştirip duran..
odundan daha odun Hwang Tae Kyung...

Ve tabikiiii bu zeki esas kızımızın gönlü kendini ezim ezim ezen Hwang'a kayar. Gönüldü yani ota da kayıodu Bukalemun kılıklı Hwang'a da...
Filmin sonu belirsiz ama bi umut Hwang'ın şu kıza biraz olsun insan muamelesi yapmasını bekliyoruz....



8 Haziran 2012 Cuma

Blogger Vatandaşları Bu Posta Dikkat!!


Sevgili Melodram, tanınmamaktan veya aradığı türden yazılar yazan kimseyi bulamamaktan şikayet eden (Bknz:Bir Çeşit Ben büyük isyanda :)) blog yazarları için bir fikir düşünmüş ve uygulamaya koymuş.
Şöyle ki kendisi üşenmemiş, yorulurum dememiş ve face'de biz blog yazarları için bir sayfa açarak tanıtıma başlamış. Yardımlarımızla büyüyecek bu proje için destek verelim :)

Sayfa BURADA
TANITALIM-TANINALIM (kabul edelim iyi slogan :D)

Tatil Ne Demek Tatilde Yanmak Ne Demek??


Tatil dediğin gecenin 2'sinde dondurulmuş pizza, ton balığı falan yemek ve tabiki kola içmekti. Bir Çeşit Ben için Pizza-Ton Balığı-Kola sezonu açılmıştı. Bu tabi bir de kilo almak demekti, okula gittiğinde herkesin 'Ooo nolmuş sana' laflarını çekmek demekti.

Bir Çeşit Ben eve geldiğinde ilk günler bir uğraş arayışına girdi. O arkadaşına gitti, bu arkadaşıyla buluştu. En son baktı 4 ay böyle gez gez olmayacak sıkılmaya alışma çalışmaları na girişti. Bunun için o gün arkadaşına verdiği sözü iptal edip tüm günü evde geçirmeye karar verdi. Sıkılmaya alışma çalışmaları ilk olarak evin içinde değişik aktiviteler geliştirip boş zamanı farketmemeye yönelikti ve şunları kapsıyordu:

-Sabahın bir körü kalkıp kardeşlerini zorla uyandırma
-Kahvaltıda pankektir, patates salatasıdır değişik menüler hazırlama
-Kahvaltısını bitirmeyen kardeşini mutfağa kilitleme ve bundan büyük zevk alma :D
-Başarısız bir pilav pişirme girişiminde bulunma (Pilavlık pirinç yerine kırık mı çizik mi ne bişi pirinç kullanma sebebiylen yoksa pişirme aşaması olmuştu)
-Film izleme girişimi ve uyuyakalma
-Arkadaşlarla gece yarısı konuşmaları
-Gecenin 2 sinde mideye inen pizza
-Ve yine uyku...

İkinci olaraksa sık sık konuşmadığın kişilerle telefon görüşmesi yapmak böylece farklı konuşmalarla zaman doldurmaktı. O gün Bir Çeşit Ben, Yumyum'la konuşmuştu. Özetlemek gerekirse Yumyum lisede yan sınıftan bir çocuktu. Bir Çeşit Ben bir ara boşluktan buna platonik bişiler hissetmiş sonradan vazgeçmişti. Çocuk bu yıl bir şekilde ortaya çıkmıştı. Bir kaç hafta mesajlaşmışlardı ama Bir Çeşit Ben donuklaşan hisleri sayesinde hiçbir şey hissetmemiş ve düşünmemişti. Çocuğun ettiği güzel sözlere odun odun cevaplar vermekten bir türlü geri kalmamıştı.
Yumyum önce müsaitsen vs. diye Bir Çeşit Ben'in garipsediği bir izin almış sonra da aramıştı. Rahatça konuşmaları sırasında farketmişti ki Yumyum'da değişiklik vardı. Eskiden yerinde durmayan gülen-eğlenen, oynayan-zıplayan Yumyum bir durulmuştu. Gören dünyanın yükünü çekiyor falan sanırdı. Nedenini sorduğunda Yumyum okuduğu Polis Okulunun onu bu hale getirdiğini söyledi. Sabahın 6sında uyanma-sayım-tıraş olma falan derken çocuk hayatından bezmişti. Bir Çeşit Ben bir ara o kadar acıdı ki 'Kıyamam yaaa' demenin kıyısından döndü :D

Üçüncü aşama ev cezasından sonra kendini dışarıya atmaktı.Bir Çeşit Ben yakın mesafedeki arkadaşına yollandı.Antakya'ya bir çeşit cehennem güneşi inmişti. Bir Çeşit Ben kendini çölde hissetti. Tatilde yanmak bu muydu? Kafasında kendini Kemal Sunal gibi emekleyerek
"Bırakıp gitme dedim
Beni terketme dedim
Vicdansız Saaaabuhaaa..
Sabuha!"
diye şarkılar yakarken hayal etti.


Antakya küçük yerdi. Yolda mutlaka bir tanıdığa rastlanırdı. Bu kez Bir Çeşit Ben hiç beklemediği birini gördü. Liseden Zert diye bir çocuğu..

Zert çok konuşan, gereksiz konuşan, konuşmuş olmak için konuşan...
kısacası konuşan biriydi işte...

Gereksiz işlerin adamıydı. Hayatının özü kızlardı. Okulda popülaritesi olan nerdeyse tüm kızlarla çıkmış, çıkmadıysa da görülmüş ve rahatlamıştı. Bir ara Bir Çeşit Ben'le iyi arkadaş olmuşlardı. Daha doğrusu Bir Çeşit Ben arkadaş olduklarına inanmıştı. Ancak çocuğun niyetini tam anlamıyla anlayamayınca vazgeçmiş, uzak durmayı tercih etmişti. Sonraları birbirlerine gıcık giderek değişik bir diyalogları olmuştu.

Zert'le yol üstü konuşmaları lisede olmadığı kadar medeni olmuştu. Zert sanki birbirlerine hiç gıcık gitmemişler gibi iltifatını bile esirgememiş, Bir Çeşit Ben'in güzelleştiğini dile getirmişti. Bir Çeşit Ben de içinden 'Hadi nan ordan üçkağıtçı!' demeyi geçirmiş ve her zamanki gibi ağzından 'Aman aman teşekkür ederiz' çıkmıştı... Pehh..

O günü de arkadaşıyla internetten elbise arayarak geçirmişti. Böylece tatilin yavaş temposuna yavaştan ayak uydurmaya başladığını hissetmişti. Tatilde yapılacak şeyin büyük ölçüde uyuşuk hareket etmek olduğunu hatırlamıştı.

5 Haziran 2012 Salı

Örtmeniiiiiim Cenker Kalemimi Vermiyoooo

Bir Çeşit Ben'in eve geldiği ilk gün onun için azap olmuştu. Ha öyle olay molay da değil. Tek sıkıntısı sıkılmaktı.

Bu yıl Bir Çeşit Ben için umut dolu, hayal dolu, mutluluk dolu, sıkıntı dolu, gözyaşı dolu bir yıl olmuştu. Hem duygusal olarak hem de ders, ödev vs olarak olabildiğince yoğun bir yıl geçirmişti. Koskoca bir buçuk yıl kafasında bir Geveze gezip durmuştu, kolay mıydı? Yediğinde, içtiğinde, taktığı lenste hep Geveze'yi düşünmüş, 'Çocukum yedi mi, içti mi, lensini taktı mı?' diye bir takıntılara girmişti.
Ha Bir Çeşit Ben bu kadar düşünmüştü de Geveze kendisini bir an düşünüp 'Şu kız bir toparlansın' falan demiş miydi? Hayır.. Bir Çeşit Ben de kimseye güven olmaz türünden bir ders aldım şeklinde bir Pollyannacılık yapıyordu yine.

Neyse aynı mevzulara dalmaya gerek yok.. Yıl o kadar yoğun geçince Bir Çeşit Ben tatilin ilk gününü bir çeşit boşluk paniğiyle geçirmişti. 17 saatlik yolculuğun ardından evdeki hoşgeldin merasimini atlatmış ve boşluğun farkına varıp paniğe girmişti. Bir uyumuş, iki uyumuş olmamıştı. Film izlemiş, sıkılmıştı. Daha önce nasıl yaşıyordu? Geçen yaz kafasında Lokum vardı. Bu yaz kimse ve hiç bir şey yoktu. Aslında bunun tadını çıkarmalıydı.. Akşam geçmek bilmedi. En kısa zamanda bir şeyler bulmalıydı.

Sonraki gün annesi kızındaki sıkılganlığı farketmiş ve onu öğretmenlik yaptığı okula götürmeye karar vermişti. Bir Çeşit Ben hazırlandı, makyajını yaptı. Ve okula gitti. Okulun son haftası olduğu için fazla öğrenci yoktu. Böylece az sayıdaki öğrencilerle baş etmek kolay olmuştu. Öğrenciler o kadar gereksiz sorular soruyorlardı ki :
"Örtmenim örtüyü seriyim mi?"
"Serme yavrum ye onu.Yemek için var o örtü. :S" demek isterdi mesela ama tabiki sabırlı öğretmen böyle demezdi
"Ser tabi. Arkadaşına söyle sana yardım etsin."

"Örtmeniiiiim Cenker kalemimi aldı vermiyooo!"
"O kalemi alıp kırar ikinize de uygun bir şekilde...." demek isterdi ama onun yerine
"Cenkercim neden aluyosun arkadaşının kalemini hadi ver bakiyiim geri" demesi gerekiyordu.

Bir Çeşit Ben, bir çeşit psikolojik danışman adayı olduğundan dolayı annesi onu okulun rehber öğretmeninin yanına yolladı. Bir Çeşit Ben de gördü ki kadınla gayet güzel sohbet ediliyordu. Zaten öğretmen kısmısının dedikodusu hep öğrenciler ve idareydi. Çocukluğundan beri Altın Günü, bilmem ne yemeği vs. herşeyde dedikodular böyleydi o yüzden bir türlü "Aaaa Ayşe Hanımın gızı o gün şunla görülmüş" dedikodularına alışamıyordu. Dedikodu dediğin "Şu 3-E deki Ali yok mu yaa onun velisi gelmiş o gün. Okulu birbirine katmış" şeklinde olurdu...

Rehber öğretmen anlattı da anlattı. Bir Çeşit Ben de dinledi de dinledi. Sonra sınıfa döndü. Annesi yokken çocukların dikkatini çekme yolları keşfetti. Mesela bir hikaye okuttu. Sonra anlattırdı, saçma salak sorular sordu hikaye hakkında. Sonra müzik açtı. İşte bir apaçi olsun, bir kolbastı olsun... Sınıfı düğün salonuna çevirdi.

Günün sonunda anladı kiii; ne o sınıftan sınıf olurdu ne de Bir Çeşit Ben'den doğru düzgün öğretmen.. Günü böyle bir ders çıkararak yorgun argın tamamladı. Mutluydu, huzurluydu...

4 Haziran 2012 Pazartesi

Bir Otobüs Seferinden Kalanlar

Bir Çeşit Ben yine bir çeşit otobüs yolculuğuyla karşı karşıyaydı. Bir türlü durmak bilmeyen dolmuşlar yüzünden otogara güç bela varmış ve otobüsün o tanıdık rahatsız koltuğuna kurulmuştu.

Artık İzmir-Hatay seferleri onun için bir alışkanlık olmuştu. 17 saat o kadar da yormuyordu. Hatta her otobüs yolculuğu için belli başlı ritüeller oluşmuştu. Bu ritüellerden biri; yanına oturan teyzeye otobüsün televizyonunu nasıl kullanacağını sabırla öğretmekti. Dokunmatik ekranın kendisini tınlamamasının nedeninin parmağını adam gibi bastırmamak olduğunu yine koca bir sabırla açıklamak zorunda kaldı.

Otobüsün olmazsa olmazlarından olan çeşit çeşit muavinler de ayrı bir mevzuydu. Her yolculukta yeni bir muavin türüyle karşılaşırdı. Günün birinde muavinler hakkında bir film çekmeyi bile düşünüyordu.
Adı daaa 'Bir Muavinin Günlüğü' ya da 'Ömür Biter Sefer Bitmez' gibi bir şey olabilirdi.

Muavinleri kendince kategorilere ayırmıştı.
1-Yaşlı ve suratsız muavinler
2-Genç ve kendince güzel buldukları kızlara asılma rahatlığına sahip olan muavinler
3-Çok genç ve acemilikten azar yiyen muavinler şeklinde elinde genişçe bir yelpaze vardı film için.

Bu seferki muavin de yaşlı ve suratsız grubundandı. Her bir ikramı "Al, zehir zıkkım olsun" havasıyla veriyordu.

17 saatlik yolculuk havanın şimşekleriyle başlamış oldu. Yapacak bir şey bulamayan Bir Çeşit Ben otobüsün kısıtlı film arşivinden "ULAK"ı izlemeye başladı. Çetin Tekindor'un baş rol oynadığı filmde insanın kendisine zarar gelmesin diye 3 maymunu oynadığından bahsediliyordu. Kötülükten ve kötü insanın zulmünden...

Film Bir Çeşit Ben'i çok etkiledi. Ergenlikten kalma korkuları geri gelmişti. Aslında bunda yol boyunca mesajlarıyla kendisini yalnız bırakmayan Koca Adam'ın tavırları da etkili olmuştu. Koca Adam önce Bir Çeşit Ben'i çeşit çeşit güzel sözle etkilemeye çalışmış sonra o kadar zamandan sonra aramıştı. Koca Adam'ı yıllar önce bir akraba ziyaretinde tanımıştı. O zamandan beri sadece arada ortaya çıkan ve Bir Çeşit Ben'in aklını karıştıran Koca Adam bu kez daha ısrarcıydı. Bir Çeşit Ben telefonun diğer ucunda duyduğu ses karşısında hiç bir özlem veya başka bir duygu hissetmemesine çok şaşırmıştı. Galiba artık gerçekten de kimseye karşı bir şey hissetmeyecekti.

Her yeri tutulmuş olarak otobüs yolculuğunu sağ salim atlattı. Kendisini almaya gelen annesi ve kardeşlerine daha arabada sataşmaya başladı. 4 ayın eğlenceli geçeceği belli olmuştu...

1 Haziran 2012 Cuma

Bodrum'a da Gittik Beraber!

Geveze, Bir Çeşit Ben'i kocaman bir hayal kırıklığına uğrattı. Ayrılmalarının üstünden 2 hafta geçti ki Betele'nin arkadaşı Kızıl'a yazmaya başlamıştı. Üstelik Betele'ye 'Şu kızı ayarlayalım yardım et' gibi saçma ergen muhabbetleriyle gitmişti. Betele bu kadar yüzsüzlük olmaz diye yorumlamıştı olayı.

Bir Çeşit Ben, Ego'ya dönüşen Geveze hakkında Betele ile uzuuun uzun konuşmuştu. Ego'nun Kızıl ile nolacağı belli değildi. Ama Bir Çeşit Ben'i kız arkadaşıyken ciddi anlamda farklı görüp değer verdiği kesindi. Yine de Bir Çeşit Ben kendisinin toparlanmasını beklemeden sınıftan birine yazma olayına iyimser yaklaşamadı. Bir ağladı iki ağladı. Sonra anladı ki dert etmenin anlamı yoktu. Artık Ego adında bir arkadaşı vardı.


Bir Çeşit Ben ve Evdaşlar ani bir kararla Evdaş'ın Bodrum'daki teyzesine gittiler. Bir Çeşit Ben 2 yıldır Bodrum'u hayal ediyordu. Bu açıdan yine şansı tutmuştu. Bodrum, Bir Çeşit Ben'in şimdiye kadar gördüğü en güzel yerdi. Gürültü yoktu, stres yoktu.. Buradaki insanların daha uzun yaşamasının nedeni belliydi. Bir Çeşit Ben bir gün böyle tatil yeri gibi bir yerde yaşamayı umut etti.. Bodrum'un bembeyaz evleri kadar denizi de güzeldi. İzmir'in denizi Bodrum'un denizinin yanında çamur gibi kalıyordu.
Bir Çeşit Ben denizden çıkmak bilmedi. Reklamlarda özendiği çocuklar gibi iskeleden atladı. Evdaşlara bildiği kadarıyla yüzme öğretti. Sırt üstü yüzerken bi uçağı izledi. Sonra da 'Amaaan' dedi 'Dünya bu işte' :D

Bir Çeşit Ben, eski erkek arkadaşı Geveze'nin yaşattığı ağır hayal kırıklığından sonra Yumyum'la konuşmaya başlamıştı. Yumyum, Bir Çeşit Ben'in liseden arkadaşıydı. Kısa bir dönem Yumyum'dan hoşlanmış, her yere Yumyum resimleri çizmiş sonradan vazgeçmişti. Yumyum'u üniversiteye geldiğinden beri görmemişti. Geveze'yle tartışmalı oldukları dönemde çocuk birden ortaya çıkmıştı. Geveze mesajları görüp konuşmamasını isteyince Bir Çeşit Ben çocuğun niyetini bile anlamadan dinlemeden kesmişti konuşmayı. Yumyum 'Hayrola yanlış bişi mi yaptım' falan demiş ama Bir Çeşit Ben aşırı sadakat takıntısıyla cevap bile vermemişti.

Geveze'nin yaptığından sonra Bir Çeşit Ben 'Madem herkes istediği gibi davranıyor, madem aşk falan böyle unutuluyor.. ' diye kendince arabesk cümleler kurmuş ve ısrarla mesajlar atan Yumyum'la konuşmaya başlamıştı.

Bir Çeşit Ben böylece yeni maceralara başlamıştı. 4 aylık tatil sürecinin nasıl geçeceği ve kalan 2 yıllık okul hayatları boyunca neler yaşayacakları merak konusuydu.