31 Temmuz 2012 Salı

Evde Açlık Oyunları

Tatilin ortası, ramazanın başı derken Bir Çeşit Ben ailesinde bir çeşit açlık oyunları hüküm sürmekteydi. Amaç kim daha sakin oruç tutacak? Kazanan yok...

Zamanında 5 öğün yemek yiyen bir Bir Çeşit Ben insanının, 17 saatlik bir zaman dilimi boyunca aç kalmasından bahsediyoruz. Evet bu zor ama imkansız olmayan hallere dayanabilen Bir Çeşit Ben insanında bu durumun yan etkileri elbette ki görülmekteydi. Bu yan etkiler kendilerini öfkeden tutun da bunalımlı hallere kadar çeşitli şekillerde gösteriyordu.
Bugünlerde kendini, kardeşiyle Tekken ve Pes gibi bilgisayar oyunlarına adayan Bir Çeşit Ben insanı açlığını bir nebze olsun bu şekilde unutuyordu. Ama öfke hali bunlarda daha çok gösteriyordu kendini.Misal;

-Al işte o gol girmez mi yaaa! Ben bile atardım ordan. Yok yok bu takım bir şey başaramıyo.
*Abla en iyi takımı verdim sen yapamıyosun bak ver kolu bana gösteriyim.
-Aman istemez kol da bozuk zaten.
*Evet abla kol da bozuk takım da...

Diğer yandan daha önceden bir türlü uyuyamayan Bir Çeşit Ben insanına tatil yaramış ve bol bol uyur olmuştu. Uyku nimetti. Uyuyan Güzel, seçilmiş insandı. Zaten o prensin onu niye uyandırdığını hiç bir zaman anlamamıştı.
Bir Çeşit Ben'in uyku vardiyası ise yine kesintilerle doluydu. Rüyaları normale dönmüştü. Korktuğu şeyler mutlaka rüyalarına yansırdı ama şimdilerde kafasındaki rahatlık rüyalarına saçmalamasyon seansları olarak yansıyordu. Rüyasında uçtuğunu, yüzdüğünü, Zeki Alasya'nın öldüğünü, Kemal Sunal'ın kendisine mektup gönderdiğini falan görüyordu.

Dünyanın en üşengeç insanı seçilebilecek Bir Çeşit Ben insanı ise üşenmeyip uykusundan uyanıp rüya tabirlerine bakıyor. Ve sonrasında uyumaya devam edebiliyordu. Çeşitlik parayla değildi ya isteyen istediği çeşit olabiliyordu.

Günlük açlık oyunlarının son bulduğu iftar vakitleri ise ayrı bir tartışma konusuydu. Çünkü Bir Çeşit Ben insanı doğru düzgün bir şey yiyemiyordu. Nedenini kendisi dahil kimse bilmiyordu. Herkes hoca amcanın 'Allahu Ekber...' sesini duyar duymaz yemeklerine kaşıklarını daldırırken; Bir Çeşit Ben 'Ben galiba acıkmamışım yeaaa' sesiyle kötü kötü bakışlarını ona yönlendiriyordu. Normalde her yemeğini son yemeği gibi hızlı hızlı yiyip doyan Bir Çeşit Ben, iftarda mıy mıy yiyordu.

Evdeyken Ramazan böyle geçiyordu. Dışarı çıktığında ise ayrı bir haldi...

28 Temmuz 2012 Cumartesi

Atatürk'e Veda

Zülfü Livaneli'nin yazıp yönettiği Veda filmi çokça konuşuldu. Atatürk'ü anlatan bir çok film ve kitap gibi eleştiriler aldı. Bugün Veda'yı izledim ve...
Bugüne kadar Atatürk'ü anlatan sayısız kitap, sayısız film oldu. Çocukluğumuzda cepheden cepheye koşan, Cumhuriyet'i ilan eden, meclis kuran o lideri; büyüdükçe bambaşka tanır olduk, bambaşka tanıtıldığını gördük.

Siroz dediler, çok içerdi dediler, aşk hayatı çok hareketliydi dediler. Yazdılar, çizdiler. Onu kötüleyenler özel hayatını, dine bakışını ve daha neleri kullandılar. Hakkında çok yazıldı. Öyle ki "Atatürk'ü sevmiyorum" diye bir cümle kuran insan gördüm. Başbakanın nedense isim vermeden ülkesine davet ettiği bir insanı savunan bu insanlar Atatürk hakkında böyle saçma şekilde konuşuyorlardı. 'Ben bu cümleyi kuramayabilirdim, başka bir ülkede başka şartlarda olabilirdim' diye bir an düşünmeden...Bir film yıldızından ya da geçici şarkıcılardan hoşlanmadığını ifade eder gibi...

Atatürk hakkında böyle işine geldiği gibi konuşan insanlar çok fazlaymış meğerse.. Çocukluğumuzdaki gibi tüyleri diken diken olarak İstiklal Marşı okuyan gençlik yokmuş şimdilerde. Büyüdükçe bunları görür olduk. Bu konuda ciddi anlamda öfkeliyim.

Filmden bahsedecek olursak.. Ben ne bazı eleştirilerdeki gibi Atatürk'ü göklere çıkaran ne de eksik bir film olduğunu düşünüyorum. Atatürk'ün özel hayatına da cephelerdeki komutanlığına da son derece uygun bir şekilde mesafeli yaklaşılmış. Eleştirileri de özellikle okudum ve filmin içeriğiyle ilgili Can Dündar'ın Mustafa filmindeki gibi öyle büyük tartışmalara yol açmadığını gördüm.
Başta oyuncuların tanıdık olması nedeniyle o zamanları ve Atatürk'ü anlatamayacağını düşünmüştüm. Ancak dekor- makyaj ve kıyafetler gerçekten de o zamanları yaşatır haldeydi.
Hele de müzikler... Selanik'i, o zor zamanların duygusunu gerçekten hissettiriyor. Latife Hanım'ın da Fikriye Hanım'ın da birer müzik enstrümanı çalmalarıysa bence o zamanların kadınlarının nolursa olsun kendilerini her şekilde geliştirdiklerinin açık bir kanıtı bence.

Kısacası filmi çok beğendim. Ve herkesin izlemesini öneririm ;)

22 Temmuz 2012 Pazar

Dostumsuun Çikolata Dostumsun Limonata

Orucun midesinde yarattığı boşlukla yutkuna yutkuna reklamları izleyen Bir Çeşit Ben insanını incelemeye devam ediyoruz.

Ramazan gelmiş hoşgelmiş, iftar yine zor gelmişti. Tamam mani olayını ramazan davulcularına bırakmak daha iyi olabilir... Ramazanın ilk gününü Bir Çeşit Ben tam tamına 20 yıllık arkadaşı olan Kara Böcük'ün yanında geçirmişti. Kara Böcük nerdeyse doğduğundan beri yanındaydı. Erkek olsa beşik kertmesi falan olurlardı, o derece...
Bir Çeşit Ben ve Kara Böcük'ün oldukça değişik bir arkadaşlıkları vardı. Bir Çeşit Ben ve ailesi ne zaman Kara Böcük ailesinin yanına gitseler Bir Çeşit Ben ve Kara Böcük kavga eder küser, eve vardıklarında telefon eder barışırlardı. Ergenlik çağına geldiklerinde oaly daha saçma sapanımsı bir hal almıştı. O gün Bir Çeşit Ben ve Kara Böcük tek başlarına tüm günü evde geçirmişlerdi. Sonra yine karınca kararınca dencek miltarda bir sebepten ötürü küsmüşlerdi. 3 saat boyunca tek bir odada tek kelime konuşmamışlardı. En son;
B.ç.b: Kara Böcük naaan ben acıktııım!!
Kara Böcük: Ben de tam onu dicektim makarna yapalım mı :D

Yaş 18 olunca anlamışlardı ki dostluk öyle kolay bulunur bir şey değildi. Bulunca yapışcaktın
bırakmayacaktın öyle bir meretti... Yolda gördükleri yaşlı iki
teyzeyi kendilerine benzetip "Kııııs yaşlanınca böyle oluruz inşallah ha ahretlikkk deris birbirimize" diye hayaller kurar olmuşlardı.

Yaş 20 olmuş, Bir Çeşit Ben de Kara Böcük de farklı hayatlar ve farklı insanlar tanır olmuşlardı. İkisi de sevmiş, sevilmiş, vazgeçmiş, vazgeçilmişti. Kara Böcük yeni bir ilişkiye başlamıştı. Görüntü olarak kendisi gibi olan Kara Enişte huy olarak daha ağır, daha kıskanç, daha maçoydu.. Yine de Kara Böcük ve Kara Enişte evliliği düşünen çok şeker bir çift olmuşlardı. Bir Çeşit Ben öyle çok şaşırıyordu ki.. Evlilik dediğin aşırı ciddi bir olaydı. Tamam sevgilini ailenle tanıştırırdın, ailesiyle tanışırdın, mutluluktan havalara uçardın da YA SONRA?

Sonrasına dair Bir Çeşit Ben'in hayal aleminde bir şey canlanmıyordu. Bir Çeşit Ben bunları düşünürken Kara Böcük o konuşkan kişiliğiyle yine bir şeyler anlatıp duruyordu.. Konu yine Kara Enişteyle ilgiliydi. Kara Böcük gözlerinde mutluluk pırıltılarıyla Kara Enişteye dair bir anısını anlatıyordu. "Vay beeh" dedi Bir Çeşit Ben "Ben de durmadan Geveze'yle ilgili konuşuyordum. Zaman çok hızlı geçiyor." diye düşündü. Zaman hızlıydı. Lisede "aaahh ah" diye platoniklerini anlatan, elinde çıt çıt sevgilisiyle mesajlaşan ergen haller bitmşti. Şimdi birine bir şey hissederim diye fareden korkan fil gibi korkuyordu.

Kara Böcük normal olarak Bir Çeşit Ben'i Kara Enişte'ye de anlatmıştı. Bir Çeşit Ben için TEK DOSTUM demişti. Bir Çeşit Ben bunu öğrenince bir sevinmişti, bir gururlanmış, bir havalara girmişti :p

Bir Çeşit Ben böylece yemekler yaparaktan, badeler süzerekten 3 gününü Kara Böcüküyle geçirdi. O arada yemek yapabilme gibi bir şeye alıştığını farkedip bir tencere pilav ve 2 tepsi poğaça eserlerini ortaya koydu. Ve kendini şef ahçı ilan etti..

17 Temmuz 2012 Salı

Mersin'im Biçim Biçim

Bir Çeşit Ben tatilde serisi devam ediyor... Bir Çeşit Ben en son Mersin yakınlarında yakalandı. Kameralara el gadar şortu, artistik bluzu ve şıpıdık parmak arası terlikleriynen görüntülenen Bir Çeşit Ben insanının keyfi yerindeydi....

Bir Çeşit Ben tatile, her zamanki gibi her biri ayrı çeşit ailesiyle birlikte çıkmıştı. Mersinde yine bir akrabalarına giden Bir Çeşit Ben ve ailesi Mersin'in nemiyle mayışıklık dolu, deniz dolu, kum dolu günler geçirdiler. Bir ara Bir Çeşit Ben denizden baygınlık geçirip Peder Bey'le tavla oynamaya girişti. Daha ilk elde kızının şansına çift çift gelen zarlara sinirlenen Peder Bey oyunu bıraktı :D Keyfiyle doğru orantılı olarak artan şansıyla okeyde de kazanan Bir Çeşit Ben herkesin sinirini bozmuş ve oyunlardan kovulmayı başarmıştı. (Ergenler özellikle okeyde yenilgiye gelemez test edildi onaylandı!!!:p )

Bir Çeşit Ben kalabalık aileye bayılıyordu. Herkesin bir ağızdan konuşmasına, ergenlerin ilgi çekmek için iddialı bir şekilde kulaktan dolma eleştirilerde bulunmalarına, yaşlıların konuyu anlamadan yorum yapmalarına bayılıyordu... Uzun kahvaltı sofraları, hiç tanınmayan akrabalara ne olduğu nerelerde oldukları.. Hepsi öyle güzeldi ki..
O büyük kalabalıkta Bir Çeşit Ben ve ailesi gördüler ki yeni nesil denilen şey gerçekten bambaşkaydı. Öyle ki kahvaltı sofrasında kardeşi Depresan deneyip beğenmediği Viskiden, Bir Çeşit Ben tadını beğendiği nargilelerden konuşunca Hocaaanım şaşırıp kalmış ve
"'vay beee bizim zamanızda'"yla başlayan cümleler kurmuştu...
Yaşlı nene suratını eşkitmiş, ev sahibi amca
'Ben babamdan köşe bucak kaçardım şimdi karşılıklı tüttürüyoruz' diye her biri kendi hikayesini anlatmıştı.

Mersin akşamları, Bir Çeşit Ben ve ailesinin bildiği kadar rahat değildi. Antakya özellikle kadınların gecenin kaçı olursa olsun dışarıda rahatça gezmesiyle bilinen bir yerdi. Hocaanım bazen akşamın 10 larında çarşıdan döner ve bu herkesçe normal karşılanırdı. Mersinde ise akşam 10da o el gadar şort ve parmak arası terlikler, modası geçmeyen öküz-tren ilişkisini bir kez daha gözler önüne sermişti. Bir Çeşit Ben görmüştü ki her yer aynı olmuyordu. Camiiye girip ibadetini eden gençten insan, iki dakika sonra ağzı açık bir morona dönüşebiliyordu.

Böylece Bir Çeşit Ben ve ailesi zaman ve mekandaki deriiiiin değişiklikleri görmüşlerdi.. Buna rağmen harika bir tatil yapıp dönmüşlerdi. Şimdi sırada Ramazan ayı vardı...

12 Temmuz 2012 Perşembe

Mesajla Sessiz Sinema? 2 Kelime/Erkek?


Bir Çeşit Ben o akşam İnsanlar Alemi adlı programı izlerken bir adamın taklidini gördü.. Tanıdık biriydi.. Ama çıkaramadı. Hani böyle edebiyat dersinde eser-yazar ezberlerken bir diyalog olur ya:

* 'Anayurt Oteli?'
*Mmmm biliyodum... Dur bak söyleme biliyorum... Dilimin ucunda.. Neydi yaaa.. Hani sayfanın sağ köşesinde ikinci satır üçüncü eser...
*Oha artık.. E adı?
*Ya hatta edebiyat kitabında resmi vardı dimi hatta şuraları beyazlamış..
*Ya tamam diğer eseri Aylak Adam..
*Aylak-Atılgan!!! Yusuf Atılgaaan!!!
*E bravo
*Ay çok rahatladım yaaa...
(Bu diyalog gerçek hayatta farklı isim-eserle yaşanmıştır!:) )

Bir Çeşit Ben'in yine takılmıştı kafasına işte aynen böyle. Önce kardeşine anlattı. Ya hani bu kadın gibi bi ismi vardı??? Kardeşinden tepki alamadı. Ya hatırlasana bu adamı falan dedi ama kardeşi bilmezdi. Ona göre böyle şeyler entel-danteldi...Bir Çeşit Ben de başladı mesaj atmaya..
Önce Evdaşlara..
*Ya Evdaş hani bizim okula bir adam gelmişti.. Bilet bulamamıştık da gidememiştik..Hikaye anlatıyodu.. Tarih hikayeleri.. Hatta Beyaz Show'a çıkmıştı.. Siyah saçlı uzun boylu bir adam hani...
-Hatırlayamadım yaaa..
-Yüzü aklımda da adı gelmedi canım yaa...

Sonra Varyemez Pembe Kafa'ya
* "...""...."""...."" ... Ya hatta izmirde oyuncak müzesi açmıştı bu adam...
- Ay bilmiyorum ki ama hatırladım.. Tınaztepeye gelmişti demi bu adam..
*Evet yaa... Hatta benim arkadaşıma bilet sormuştuk da bulamamıştık.. Offf çatlıcammm...
- Hatırlayamadım ama merak ettim bak. Öğrenirsen haber et mutlaka...

Sonra Gamsız'a
*bla bla bla blaaa....
-Hiç öyle bir şey hatırlamıyorum.. Noldu ki...
Gamsız'dan nasıl bir insansın sen yaaa tepkisi :/

Sonra Betele'ye
*Ay betelem hani böyle hikaye anlatıyo adam... Komik anlatıyo...
-Hikaye anlatan derken?
-SUNAY AKIN falan mı?

*OOOOhhhh çok şükür yaa.. Sunay akın işte yaa....

Betele, Bir Çeşit Ben'in yüzleri hatırlayan ama isimleri çıkaramayıp takılı kalan beynine üzüldü ama Bir Çeşit Ben koccaman bir huzurla günü tamamladı...

11 Temmuz 2012 Çarşamba

İnsanın Olacaksa Motorlu Kuzeni Olacak

O gün Bir Çeşit Ben bir çeşit hallere girdi. Kimse hiiiç bir şey anlamadı.

Şöyle ki; Bir Çeşit Ben ve ailesi, Peder Bey'in köyüne gittiler. Peder Bey'in köyü tüm köyler gibi şehirden gelene 'Bu kim ki? Kimin nesi?' bakışlarının yöneltildiği bir köydü. Bir Çeşit Ben oraya gitmeyi küçüklüğünden beri çok seviyordu. Evde yapamadığı bisiklete binmek, çamurla saçma sapan şeyler yapmak, meyve-sebze toplamak gibi köy hayatına özgü her şeyi yapabiliyordu. Bir yemenisiyle çalvarı eksikti.

Bu gidişlerinde ise bambaşka bişi yaptılar. Bir Çeşit Ben'in kuzeni Kaslı onu motorla gezmeye çıkardı. Kaslı Bir Çeşit Ben'in biiiir sürü kuzeninden en az konuşanı-en çok düşüneniydi. Yemek yerken yemeğe odaklanıp sorulara cevap bile vermemesi aile içindeki en büyük dalga konusuydu..
Kaslı, Bir Çeşit Ben'in yalvarmalarına dayanamayıp bir celtilmenlik yapmış ve köylülerin yine o şaşkın bakışları arasında motorla gezmeye çıkmışlardı. Bir Çeşit Ben bir ara "KENDİSİ KUZENİMDİR!" yazan bir pankart asmayı bile düşündü. Kaslı, Bir Çeşit Ben'in dolduruşuna gelip son hız sürdü motoru. Bir Çeşit Ben o an 'Canın sıkıldığında böyle motorun olcak çekip gidecen işte' diye düşündü. Sonrasında Kaslı onu manzaralı bir uçuruma götürdü. Aşağısı bildiğin uçurumdu ama etraf öyle güzeldi ki... Kayalarda biraz oturdular. Kaslı aslında konuştuğunda sohbeti güzeldi ama zor olan konuşturmaktı işte. Ama o gün Bir Çeşit Ben şanslı günündeydi.

Sonraki gün ise tek bir olay moralini bozabilmişti... Günün başlagıncında her şey güzeldi. Kalabalık bir aile, kahvaltı sofrası, susmayan çeneler falan.. Kahvaltıdan sonra, ki bu öğlene denk gelmişti Bir Çeşit Ben oyun havaları açıp heeerkesi oyuna davet etti. Kalabalığın diğer bir güzelliği de buydu. Oynayacak biiiir sürü insan,komik figürler falan.. Bir Çeşit Ben o kadar güldü ki... Bir ara elinde telefonu, dinleniyordu. Bir anda telefonu yanına fırlattı. Kuzeni Mıymıntı Kız şaşırdı. Bir Çeşit Ben öylece kalktı gitti. Odada gözünü bir noktaya dikti.Oturdu öylece. Bir ara aklına Göksel'in Depresyondayım klibi geldi. Dolaba saklanışı falan.. Büyük ihtimalle içerdekiler de onun depresyonda olduğunu düşünüyordu. Halbuki onun sadece biraz sakinleşip unutmaya ihtiyacı vardı. Hiçbir şey okumadım, görmedim diye inkar süreci yaşıyordu kendince.

Bir saat sonra annesi Hocaanım'ın Mıymıntı'ya ve kardeşi Depresan'a nolduğunu soran sesini duydu. Umursamadı. Önce rehber öğretmenlik yapan kuzenini gönderdiler. Bir Çeşit Ben 'bir şey yok yaa..' dedi.. Sonra Mıymıntı'yı, Depresan'ı... Evde çok kişi olunca gelen giden noldu diyordu. Bir Çeşit Ben'in ağzındaki 'Bir şey yok yaaa' türküsünü kimse dinlemedi. Bir Çeşit Ben sadece bir ara arkadaşı Betele'yi aradı konuştu. Sonrasında yine transa girer gibi oturmaya devam etti. Durumu gören Kaslı çocuk avutur gibi onu bir kez daha motorla gezmeye çıkardı. Bir işe yaramasa da Bir Çeşit Ben ailesi için içinden şükretti. İnsanın olacaksa motorlu bir kuzeni olacaktı, her canı sıkıldığında çıkıp gezdirecekti :p

Geldiğinde Bir Çeşit Ben bir top alıp tüüm çocukları topladı, yorgunluktan ölene kadar top oynadı. Kimse nolduğunu anlamadı, Bir Çeşit Ben de anlatmadı. Öylece, kendince eğlendi durdu...

7 Temmuz 2012 Cumartesi

Konuşmuyorsak Bir Sebebi Var(mı)?


Bir Çeşit Ben tatilini olabildiğince hareketli geçiriyordu. Nedenini anlayamadığı bir şekilde evde durmak onu boğuyordu. Bir gün evde dursa depresyonlara giriyordu. En son dile getirdiği "Ya tüm gün evdeydik çok sıkıldııııım!!" cümlesine Peder Bey
"Kızım sende çingenelik var mı? Evde durmak bilmiyosun?!"
şeklinde tepkisini koymuş ve kızını ık-mık diye susturmayı bilmişti...

Bir Çeşit Ben'de bir de Yumyum cephesi vardı tabi. Yaklaşık bir hafta önce durduk yere Yumyum'la iletişimi kesivermişti Bir Çeşit Ben. Bu pek de Bir Çeşit Ben'in yapacağı davranış değildi. Kendi içinde "İnsana, insan olarak değer ver.." "Sana yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma" gibisinden fazilet dolu sloganlar taşırdı. Bu yüzden nolursa olsun çok kötü olduğuna inanmadığı sürece herkesin bir açıklamayı hakettiğini düşünürdü.

Yumyum önce mesajlarını tepkisiz bırakmasını önemsememiş, malum sosyal paylaşım sitesinden bir şeyler yazmıştı. Bir hafta sonunda dayanamamış o da kendince isyana gelmişti "Neden cevap vermiyorsun? Kıracak bir şey mi yaptım noldu" vs. duygusal muhabbetler falan... Bir Çeşit Ben aslında neden konuşmak istemediğini kendisi de düşünmemişti.. Sadece konuşmak istemiyordu:

Biriyle mesajlaşırsın..Geyik muhabbeti iyidir..
Sonra o her gün mesaj atmaya başlar.. Sms boşa gitceğine dersin sen de her gün mesaj atmaya başlarsın..
Aradığında uzuuun uzun sohbetler başlar.. İyi bir arkadaş bu ya dersin...
İmalarda bulunmaya başlar... Amaaan geyik yapıyoruz dersin...
İmalar kıskandırma çabalarına dönüşür... Hala geyik dersin...
Sonra?
Farkedersin ki o geyik dediğin sohbetlere çok alışmışsın..
Farkedersin ki mesaj bekler olmuşsun.. Şok olursun..
Ve bir anda konuşmayı kesersin...

Olay tam olarak böyleydi de bir yerlerde bir mantık hatası vardı... Bir Çeşit Ben düşünmeye bile üşendi... Yumyum'un sorularına yarım yamalak cevaplar verdi ve güya süre istedi. Neyin süreydi o da bilmiyordu. Yumyum gün gelip tekrar cevaplar isteyecekti.. Yine de o zamana kadar Bir Çeşit Ben, huzura ermiş hissetti...

2 Temmuz 2012 Pazartesi

Topuklu Ayakkabılara Yönelik Yasa Tasarısı!


Bir Çeşit Ben o gün düğün için hazırlanıyordu. Kırmızı bir elbise, Küçük Sırlar'daki Merve Boluğur'un sürdüğü gibi kıpkırmızı bir ruj, siyah ince bir kemer, ve siyah platform topuk ayakkabılar...

Evet tek sorun o ayakkabılar! Her şeyi halledebilmişti. Allah boydan kısmış ve topukluyla yürüyebilme kabiliyeti vermişti. Ama topukluyla yürüyebilen bir tek o değildi maalesef. Zaten uzun olan boylarını daha da uzatmak amacıyla topuklu giyen bir sürü insan vardı. O da düşündü:
Önce türban sonra kürtaj.. Şu hükümet biraz daha uğraşsa da topuklu ayakkabıya yönelik yasa tasarısı ortaya atsa mesela.. Dese ki boyu bilmem kaç santimden uzun olanların topuklu ayakkabı giymesi yasaktır.. Dünya daha adaletli bir yer haline gelse mesela :p