27 Aralık 2012 Perşembe

Caz Var Dediler Geldik

                                                                                                                          Bu da şarkısı olsun :)
Yumurta kapıya dayanmadan sınavlara çalışamayan öğrenci çeşitlerinden Bir Çeşit Ben'in hayatındayız..

Bir Çeşit Ben o akşam hayatının bir ilkine daha imza attı ve bir kokteyle katıldı. Liderlik seminerlerine katıldığı Rotary kulübünün düzenlediği kokteylde, henüz kokteyl yaşının gelmediğini anlayan onlarca üniversite öğrencisinden biri oldu. 

Bir Çeşit Ben ve arkadaşları o akşam bir hevesle buluştular "Caz konserine gidiyoruz hobaaa"  
Caz ya da klasik müzik ne ki şimdi diyen de vardı..Huh çok havalıyız yaa bırak neyse ne diyen de...Herkeste büyük bir heyecan ve farklı bir ortam görecek olmanın mutluluğu vardı. PDR sınıfına mensup 15 kişi kültür merkezinin önünde toplandıklarında daha içeri girmeden şaaaşalı bir yere geldiklerini anladılar. İçeri girdiklerinde ise gece elbiselerini giyip gelen dezzeler, ortamın şıklığına uygun centilmenlik örnekleri sergileyen amcalar gözlerini büyülemişti. Üstlerinde gariban günlük kıyafetleriyle PDR sınıfı öncelikle bir "Burda işimiz ne? Bu dezzeler neden böyle?" sorularıyla yüzleştiler. Ancak daha sonra liderlik seminerine gelen diğer üniversitelileri görünce kendilerini rahatlamış hissettiler.

Kokteylde huzursuzluklarını atan PDR sınıfı yavaş yavaş kendilerini şarap bardaklarının yanında bulunca işler daha bir karıştı. Her masanın başında 4-5er kişi varken onlar 10-15 kişi bir masaya toplanmış halde duruyorlardı. Hepsi ortamla dalga geçmek için birbirlerine "Sayın Bir Çeşit Ben, Sayın Varyemez" şeklinde hitap etmeye başlayınca işler kasılmaktan çok eğlenceye dönüşmeye başladı.
"Sayın Derin yeni kitabınız hakkında neler söyleyeceksiniz?" şeklindeki espriler masada tüm gerginliğin atılmasını ve kahkaları sağlamıştı.

Bir Çeşit Ben önce bir etrafa bakındı. Dezzeler, amcalar son derece kasıntı bir şekilde bir konuşup iki susuyorlardı. Sıkıldıkları yüzlerinden belliydi. Bir Çeşit Ben kafalarından "Bitse de gitsek" dediklerini duyar gibiydi.

Sonrasında ise kendi sınıfının olduğu masayı izledi. Her biri ortamla dalga geçiyor ve gelen şarapları yorumluyorlardı. Dışardan bakanlar onların bir grup çingene olduğunu düşünebilirdi. Bu kadar gürültü ve rahatlık ancak onlarda olurdu :) Bir Çeşit Ben ilk şarabını da o gece yudumlamış oldu. Ve şaraptaki tadı beğenmeyerek "Yok bu yıllanmamış, yapamamışlar bunu şeklinde" kılıfını da uyduruverdi.

Sıra caz konserine geldiğinde yanaklarına ateş basmış olan Bir Çeşit Ben için gece daha eğlenceli bir hal almıştı. Ortada bir piyano ve kendilerine Akapella diye isim takmış beş kişi vardı. Selamlarını verdiler veeee "Ba-ra-ba-ba-ra-ra" diye bir şeyler söylemeye başladılar. Bir Çeşit Ben herkesin suratındaki "Af buyur biz yanlış geldik galiba" ifadesini şaşkınlıkla izledi. Sonradan öğrendi ki Akapella çalgısız- çengisiz yapılan bir müzikmiş. Vikipedi amca öyle söylüyor yani :)  Yaptıkları şeyi de aslında Türkiye'de herkes biliyor. Şöyle ki şu çok beğenerek izlediğimiz reklamın müziği bir akapella örneği oluyor:

Bir Çeşit Ben kendini gülme krizine girmişken buldu. Can sıkıntısından yapacak bir şey bulamayıp Varyemez'e "Bak şu ikinci kız var ya yanındakine yazıyor demedi deme...Nasıl hareketler onlar bak bak" diye laf veriverdi. Dedikoduyu şaka-ciddi farketmeksizin her türlü yürütebilen Varyemez de elbette durmadı. "Ayy haklısın kız..Ama sen şu en baştaki amcaya bak..Tek tabanca bildiğin.Konser başladığından beri onlar orda eğleniyor. Bu burda ha bire elini sallıyor takılıyor."

Konser sonuna kadar sahnedekilerden başlayıp salondakilere kadar bi sürü yorum yapıp eğlendiler. Arada söylenen Türkçe müziklerde duruldular, düşündüler, özlediler. Konser çıkışında ise Bir Çeşit Ben kahkahalarına otobüste yanında oturan Doğan'la devam etti. Doğan'la ilk kez o kadar muhabbet kurmuştu ve Doğan'ın düşündüğünden çok daha matrak biri olmasına da şaşırmadan edememişti.

Gecenin sonunda Evdaşlarıyla harika bir gece geçirdikleri konusunda hemfikirdiler. Pijamalarına kavuşan Külkedisi Çeşit Ben önüne daha bir sürü kokteyl, konçerto ve kutlama çıkmasını ve bu kadar eğlenmeyi umut etti.

24 Aralık 2012 Pazartesi

Ara Sıra Bazı Bazı Özlesek Sizi Gönül Razı

21 yaşına adım adım yaklaşırken bile ergenlik sivilcelerinden kurtulamayan Bir Çeşit Ben'in hayatını incelemeye devam ediyoruz. 

Bir Çeşit Ben o haftasonu yine bir Karacasu turnesi düzenlemişti kendine. Karacasu, Aydın'ın şirin bir ilçesiydi. Bir Çeşit Ben içinse turne planı gecenin geç vaktine kadar oturmak, öğlenin kör bir vaktine kadar uyumak, Maviş bebeği eğlendirmek ve sıcak aile ortamına olan özlemini dindirmeye çalışmaktan oluşmuştu.

Bir Çeşit Ben farketti ki onun için her gidiş, bir dinleniş..her dinleniş bir özleyişti...(Anlatan kişi olarak edebiyatımla gurur duyduğumu dipnot olarak iletmeyi kendime borç bilirim :p) İlk olarak tabi ki Geveze'sini çok özlemişti.


Hafta başı sınıfa gittiğinde muhabbeti olmayan insanları bile özlediğini farketti. Sanki insanları yıllardır görmüyordu. Yüzünü ve gamzeli ağız çevresini bir mutluluk sarıvermişti. Herkesi bir sevgiyle kucaklamak geliyordu içinden. Kendini müzikal filmlerde sokağın ortasında dans eden karakterler gibi hissediyordu.

O mutluluk eşliğinde arkadaşlarıyla gerçekleşmesine çok büyük inanç beslemediği planlar yaptı. "Şuraya da gidelim buraya da gidelim" demekten kendilerini alamadılar. 

Kış aylarında havaların kararmasıyla uzayan akşamlar Bir Çeşit Ben'e bir gün içinde ikinci bir gün yaşıyormuş hissi veriyordu. Sanki Yüce Yaratıcı kış geldiğinde günlere extra saatler, bonus dakikalar ekliyordu. Bir Çeşit Ben ise o geçmek bilmeyen bonuslarını bir türlü bitiremiyordu. Bu yüzden okuldan sonra bir çeşit avarelik yapmaya karar verdi. Geveze'siyle Gamsız'a dördüncü bir kişi buldurdu ve kahvehane kültürünü yaşatmak üzere okey oynamaya gitti. Okey oynamayı bile özlemişti. Uzak kalınca her bir şeyi özleyivermişti. 

Akşam saatlerinde napacağını şaşıran Bir Çeşit Ben aklına bir anda eski sevgilisi gelmişti. "Eski sevgilim napıyor ay duvarına bakayım..Ooo o şırpıntıynan mı çıkmaya başlamış..Ayyy" insanlarından değildi :) 

Ancak en yakın arkadaşıyla çıkması ve üstüne bir sürü olaylar yaratmalarıyla Bir Çeşit Ben'in bilinçaltını kaşındıran nadir insanlardanlardı. Bir Çeşit Ben gezinirken duramadı ve malum sosyal paylaşım sitesinde eski sevgilisini buldu.

4 yıl geçmişti. Karşısında bulduğu şey şarkılarda geçen "çok iyi tanınan yabancı"dan başka bir şey değildi. Bir Çeşit Ben çocuğu ne zaman görse midesinde oluşan duyguyu tekrar hissetti. Evet midesinde bir duygu oluşuyordu ve bu aşk değildi. Bulantı gibiydi. Nefesi boğazında düğümleniyor ve hızlıca oradan uzaklaşma isteği duyuyordu. Sanki karşısındaki erkek arkadaşı değil, kiralık bir katildi.Nedense o kadar iyi tanımasına rağmen çocukta hep sinsi bir yön olduğunu düşünmüştü. Bunun tanımı tam olarak "ŞÜPHEDEN OLUŞAN MİDE BULANTIMSI DUYGU"ydu. Çocuğu ayrıldıktan sonra gördüğünde bile aynı şeyi hissetmişti. O kadar acemiydi ki aşkın böyle bir şey olduğunu sanmıştı. 

Bir Çeşit Ben, karşısındaki resimde eskiden en yakın arkadaşı olan kızı ve eski sevgilisini görünce aynı mide bulantısını tekrar yaşadı. Anladı ki bazen uzak kalmak insanları özlemeyi ya da affetmeyi sağlayamıyordu..

21 Aralık 2012 Cuma

Elektrikimisss Kıymetlimiisss

Öncelikle bir haberle başlayalım:
Tek bir tıklamayla okuyacağınız şu habere göre 2013'te dev güneş patlamaları olacak ve tüm eletrik sistemimiz çökecekmiş. Bilindik anlamda taş devrine dönecekmişiz..Mayaların fake kıyametine karşın bu haber NASA onaylı :)

Sanırım bu habere en çok "O bilgisayarlar kökten çöker inşallah" diye beddualar eden natürel insan annem sevinecek :)

NASA'nın da onayladığı bu haberi duyan dizi sektörü de bunu konu olarak almaya başlamış olmalı ki elektriğin yok olduğu dizimiz REVOLUTION ekrana geldi.

Revolution elektriğin, uçakların, bilgisayarların, telefonların olmadığı bir dünyada ayakta kalmaya çalışan insanları anlatıyor. Dizinin başkarakteri Charlie isimli bir kız. Güya 15 yaşında :D Elektriğin gidişiyle Charlie'nin hayatında olup bitenleri anlatan dizinin ardında Supernatural'ın yaratıcıları Eric Kripke ve J.J.Abrams'ın olduğunu da söylemeden geçmeden gerek.

Kısaca tavsiyedir :)

17 Aralık 2012 Pazartesi

Siz de TRT Muhabiri Gibi Konuşabilirsiniz

Belediye otobüslerinde "Arkadaşlar arkaya ilerleyelim orda boş yer var" diyen yolcuyu süzüp muavin olabilme kapasitesini ölçen Bir Çeşit Ben insanıylayız.

Bir Çeşit Ben o haftasonu, sırf can sıkıntısını gidermek adına diksiyon kursuna başlamıştı. İlk gün midesini mahveden açlık yüzünden hiç bir şey anlamadığı kursta ikinci gün insanları inceleme fırsatı bulabilmişti. Betelesi ve Varyemez zaten oradaydı, bu yüzden çok yabancılık çekmemişti.

İlk gün kurstaki diğer hocalar kendilerince bir fasıl yapmışlardı. Gitar hocası, normal insanların gitar adını verdiği şeyi adeta bambaşka bir hale getirmişti. Gitar elinde neredeyse ağlıyordu. Ustalıkla gitar çalan hocayı Bir Çeşit Ben ağzı açık izlemişti. Bir ara kafasında hocayı geçmiş zamanlardaki ozanlar gibi hayal etmeye başlamıştı.


İkinci gün ise karnı tok,sırtı pek, gözü açıktı. Herkesi kendince bir süzüvermişti. Farketmişti ki kurstaki tüm hocalar TRT muhabirleri gibi sakin ve saygılı konuşuyordu. Gitar hocası "Dostlar bu parça xxx ten bir parçaydı" şeklinde garip hitaplar kullanıyordu. Kursta yan flüt çalanlar, gitar, bağlama çalanlar derken kültürel bir hava esiyordu.

Kursa gelenlerin hepsi öğrenciydi. Hoca geliş amacınız ne diye sorduğunda herkes kendince sorunlarını sıralamaya başladı: "Konuşurken heyecandan tıkanıyorum, şivem var, e harfimde sorun var, topluluk önünde konuşamıyorum,çok hızlı konuşuyorum." Dışardan izleyen biri kesinlikle "Bu kadar insansınız ve adam gibi Türkçe konuşan tek bi taneniz yok mu yani?" tepkisini verirdi.

Kursta topu topu 5 tane erkek öğrenci olması, hocanın dikkatinden kaçmamıştı. Bir Çeşit Ben onları tip olarak incelemeye aldı. Bir adet "Çok düşünür,az konuşurum" diyen, bir adet Feriha'nın ölümünden sonra suskunlaşan Emir'inden, bir adet Antalyalı, iki adet de Dogulu vardı. Onlar da şivelerinden utanıp konuşmuyorlardı.

Diğer kızlarsa kendi hallerindeydi. Öyle çok kendimi gösteriyim diyen insanlar değildi ve konuştuklarında eğlenceliydiler de...  Bir Çeşit Ben hocaya baktı. "Allah korusun birgün ben de TRT muhabiri gibi konuşursam nolacak yaa" diye düşünmekten kendini alamadı.
Yine de farklı bir ortam bulmanın heycanı ve sorumluluğuyla biraz rahatlamıştı. Ama bu arada Geveze'yi ihmal etmekten korkuyordu.

Onun dışında Küçük Adam yine ara ara ortaya çıkar olmuştu. Mesaj attığı gün, malum sosyal paylaşım sitesinin duvarında "Benim küçük sevgilim sen bana neler yaptın kırdın defalarca" diye şarkı paylaşmış ancak Bir Çeşit Ben her zamanki gibi görmezden gelmeyi tercih etmişti. Varsa yoksa Geveze'ydi. Hem belki aynı günde paylaşması tesadüftü..Bilemedi,sormadı, sorgulamadı.

14 Aralık 2012 Cuma

Bazen "Bugün Bitmeyecek mi yaaa" Dersin

Küçükken izlediği çizgifilmlerdeki kötü karakterler için "Ama ona da yazık yaa" diye sızlanabilen Bir Çeşit Ben insanıylayız.

Bir Çeşit Ben o sabah, geceden kalma can sıkıntılarının döküntülerini temizlemekle başladı işe. O sabah mutluydu, mutlu olacaktı. Zaten insanları özlüyordu. Aynı sınıfı paylaştığın insanları özleyebilir misin?

Herşey güzeldi, mutluydu falan. Kafasında deli planlar vardı. 2 aydır olaylar yakasını bırakmamıştı, gelenler gidenler, yolculuklar, sınavlar derken Bir Çeşit Ben neye uğradığını şaşırmıştı. Gecenin bir vakti eve gitmeye karar verdi. 
Ev yani; 
güzel Antakya'nın 
güzel mahallesinin, 
güzel apartmanının, 
güzel dairesi... O sıcak aile halleri... 

Sabah kalktığında okula gidecek, Geveze'sini bir köşeye çekip "Bak çocukum, ben çok sıkıldım, çok bunaldım yeter eve tıkılıp kaldım..Okul okul nereye kadar biraz tembellik lazım" diye saçmalayıp Antakya'ya gitme planından bahsedecekti. Tabi ki Geveze de "Haklısın hayatım, hepimiz çok bunaldık. Madem istiyorsun git biraz dinlen" ya da tercihen "Olur mu hayatım.. Hepimiz çok bunaldık ama ben biraz oyalanmanı sağlarım bak bu ara şöyle şöyle planlar yaparız, gezeriz, tozarız..." diye onu teselli edecekti. 

Ancak sabah..Hiçbir şey beklediği gibi gelişmedi...

Sabah sınıfta uzun zamandır dikkat etmediği insanlarla değişik sohbetlere girdi Bir Çeşit Ben.. Oldukça güldü eğlendi. Sonra bir ara Geveze geldi. Ancak garip gerginlikleriyle Bir Çeşit Ben planından bahsedemedi. O da erteledi Geveze'ye söyleme işini.

Öğlene doğru annesi Hocaanım'ı aradı. Hocaanım, hocaanımlara özgü güzel mantığıyla "18 saati çekmeye değer mi bence Aydın'a gitmelisin. Orada da dinlenebilirsin" dedi. Bu red cevabıyla kendinden geçen Bir Çeşit Ben'in kafasında devreler yandı, frekanslar karıştı ve Ozan denen garip adamdan "Yansın dünya çok umrumdaa" şarkısı çalmaya başladı. Bir Çeşit Ben'in yüzü düşüverdi. Yine de "dik durmalıyım, orda da dinlenirim şurda kaç gün kaldı" diye kendini teselli etmeye çalıştı. O sırada her zamanki gibi kendisine sataşan Geveze'sine ters bir şey söylediğini ise hayal meyal farketti. "Ya öyle demek istemedim" dediğinde ise Geveze'yi şok olmuş halde gördü.

Tüm sınıf öğle arasına girdiğinde olaylar daha garip bir hal almıştı. Bir Çeşit Ben ve içinde bulunduğu bir grup insan ders için tiyatromsu, dramamsı bir şeyler yapacaklardı. Üzerinde pek durmamışlardı. Grupta kendini lider ilan eden bazı insanlar ise kendilerince bir senaryo yazmış, kendilerine roller ve replikler ayarlamıştı. Diğer yandan diğer insanlara rolleri paylaştırma gereği bile duymayıp yarım yamalak haber vermişlerdi. Bir Çeşit Ben bir çeşit öfke krizinde buldu kendini. "Taşeron şirket misiniz oğlum siz?" diye bağırmak istiyordu. Hadi rol verdiniz niye replik yok, hadi replik yok niye rol var... Sesini çıkarmadı. Betelesiyle öğle arası yemek yerken rol ve diğer şeyleri ayarlamaya çalıştı. Betelesi "Bugün pek bir neşelisin hayırdır? İnsanlara sataşıyorsun, gülüyorsun" dediğinde "Ne diyon hacı yaa" diye çıkışmak istedi. Gerçekten o kadar bunalmışken iyi mi görünüyordu?

Kendini lider sayanlar yüzünden rezil olmak istemeyen Bir Çeşit Ben, bir çeşit doğaçlama ile rolünün altından kalkmaya çalıştı. Zaten o liderler de senaryolarını adam akıllı yazamamışlardı. Sonrasında Varyemez'le bir kafede takılmaya başladılar. Yılbaşı için planlar yaptılar. Sonrasında ise kursa katılmak için Halkevine gittiler.

Ancak Bir Çeşit Ben'in kafası Geveze'de kalmıştı ve bu yüzden ekşimiş yemek gibi huysuzlaşmıştı. Akşam bir anda ona gitti. Gönlünü aldı.Geveze de Bir Çeşit Ben'in bunu yapacağını 6.his, 3.göz, kalp gözü, sır kapısı gibi hissi şeylerle tahmin etmişti zaten. Bir Çeşit Ben o günkü sıkıntısını dile getirdi. Ancak Geveze, Bir Çeşit Ben'in kafasındaki senaryolara tamamen karşı gelerek Bir Çeşit Ben'i mutlu edemediğini düşündü. Bir Çeşit Ben böyle bir şey beklemiyordu. Bir şekilde aralarındaki sorunu çözdüler. Aralarında oluşan tartışmaları sinir boşalmaları olarak gören Bir Çeşit Ben, kendini "Bu tartışmalar olmazsa tamamen çözülürüz" şeklinde sakinleştiriyordu. Yine de kendisi gibi Geveze'nin de bunaldığını hesaba katarak Geveze'ye fazla yüklenmemeye karar verdi. 

Gecenin sonunda uuupuzun geçen 2 günün bittiğine mi sevinse, eve gidemediğine mi üzülse bilemedi. Ama rahat bir uyku çekmeye karar verdi. 

11 Aralık 2012 Salı

Çekiliş

Cosmokedi güzel mi güzel bir çekiliş düzenlemiş biz de şansımızı deneyelim :)  buradan


9 Aralık 2012 Pazar

Sürekli Anahtarını Unut..Cinnet Geçirmeyen Sevgili Senindir

Bir yandan 1 Ocak için vitrinleri pırıl pırıl yapan öte yandan da 21Aralık'ta ilahi güç tarafından imha edilmeyi bekleyen insanlığın çelişkisini şaşkınlıkla izleyen Bir Çeşit Ben insanıylayız..

Bir Çeşit Ben o haftayı Antakya'dan gelen arkadaşı Azrail ve sevgilisi ile geçirmişti. Azrail'i çocukluğundan beri tanırdı. Lakabı Azrail olsa da kalbi süt gibi beyazdı. Bir Çeşit Ben'in tüm kaprislerini, susmayan çenesini hep Azrail çekmişti.
Azrail'in bir de 4 yıllık kaçak-göçek bir sevgilisi vardı. Gezici diyelim. Gezici coğrafya bölümü okuyordu ve doğuştan bir coğrafyacıydı. Hiç yerinde durmaz,her an bir yerlere gitmeyi ve bir şeyler yapmayı düşünürdü. İkisi de ailelerinin baskısı yüzünden bir türlü görüşemiyorlardı. Telefon-internet- yarım saatlik görüşmelerle 4 yılı devirmişlerdi.

4 yıl Bir Çeşit Ben'in gözüne ömür gibi görünmüştü. İlişkilerinin sırrını ise hiç üşenmeden anlatıverdiler: "Yanlış mı yapıyorum diye düşünme. Sınavda yanlış çıkarsa diyip sildiğin seçeneğin doğru çıkması gibi bir şey bu. Çok düşünürsen çok yanlış bulursun yaşamaya bak." Hiçbir ilişkisinde daha bir yılı bile kesintisiz şekilde dolduramayan Bir Çeşit Ben imrenmekten bir hal olmuştu.

Azrail ve Gezici bir hafta boyunca İzmir'in altını üstüne getirdiler. Gezmedik bir adım yer bırakmadılar. Bir Çeşit Ben Azrail'le alışverişe çıktığında dünyanın en zor işiyle karşı karşıya kaldığını anlamıştı. Azrail hiç bir şey beğenmiyordu. Daha da kötüsü her giysiye Gezici'nin beğenip beğenmeyeceği, kıskanabileceği gözüyle bakıyordu. Ali Ağaoğlu'nun çarşıdaki versiyonu gibiydi: "Bu değil, bu hiç değil beni anlamıyorsun Gezici mutlu olsun istiyorum"

Azrail ve Gezici'nin gittiği gün ise Bir Çeşit Ben tüm şikayetlerinden pişman oldu, boynunu büktü, soluverdi. Onlara çok alışmıştı. Azrail ve Gezicinin gittiği an olaylar yakasını bırakmadı.

Azrail ve Gezici'yi bırakır bırakmaz Geveze'si aradı. Alışveriş yapmak istiyordu. Bir Çeşit Ben de zaten o moralle eve gitmek istemiyordu, bu da bir bahane olmuştu gitmemek için. Geveze tüm kredi kartı borçlarını, parasızlığını göz ardı edip bot almak istiyordu. Bot dediğin iyi olmalıydı, sağlam olmalıydı. Gittiler ve botu aldılar. Kredi kartları artık dile gelse "Bırak beni canii yok sana para" diye bağıracak dereceye gelmişti. Kredi kartlarının kimisi ortadan ikiye kırılmak üzere olan emektardı, kimisi de "Saç saç saç deli gibi deli gibi" diye şarkılar söyletecek kadar dinç.

Botu aldıktan sonra Bir Çeşit Ben eve gitmek istediğine karar verdi. Bir hafta durmadan gezmenin karşılığı güzel bir dinlenme olmalıydı. Olmadıııı.

Tam eve gidiyim derken bir durdu, gözleri büyüdü ve kafasına inen gerçekle yıkılıverdi: "Anahtarını unutmuştu." Bu ilk değildi, çocukluğundan beri kapıda kalırdı, çözümler arardı ve kendine bildiği tüm küfürleri sayardı. Geveze sakin karşıladı kendi evine çağırdı. Hem ev arkadaşı GezginÇocuk'un misafirleri gelecekti aralarında Bir Çeşit Ben'in Evdaşı da olacaktı ondan anahtar alırdı. Bir Çeşit Ben bu mantıklı cümlelere hakettikleri sessizliği gösterdi.

Akşam Geveze'lerin evi bir çeşit düğün evi, bir çeşit merasim yeriydi. Her odadan Bir Çeşit Ben'in daha önce görmediği bir yüz çıkıyordu. Bunlar GezginÇocuk'un diksiyon kursundan arkadaşlarıydı ama birbirleriyle o kadar samimiydiler ki gören yıllardır beraberdir sanırdı. Bu samimiyet Bir Çeşit Ben'e biraz yapaylık kokusu verdi ama Bir Çeşit Ben bir şey söylemedi. Herkesle tek tek tanıştı, konuştu. Türk kültürünü sürdürmek istercesine, ev sahipleri yemek yaparken misafirleri yalnız bırakmadı.

Yemek hazır olunca Geveze'yle kalabalıktan bunaldılar ve ortamdan kaçmayı tercih ettiler. Hava ayazdı. Bir Çeşit Ben de her zamanki gibi ağırlık taşımaktan korkar gibi ince giyinmişti. Bu yüzden yine dondu. Geveze ise centilmenlik kurallarına uyup Bir Çeşit Ben'e kabanını verdi. Bir Çeşit Ben bu hareketle çok mahcup olup rahatsız hissetse de her seferinde hoşuna gittiğini de inkar edemiyordu.

Bir Çeşit Ben'in yürümek istememesi yüzünden ikinci otobüse bindiler. Bir Çeşit Ben üzerindeki kabana rağmen donuyordu. Kafasında sıcak kahveler, kaloferin güzel ışıltısı dönüyordu. Tüm yorgunluklarıyla eve varmak üzereydiler ki....
Bir Çeşit Ben duruverdi. Bu kadarı görülmemiş, duyulmamıştı. Bir Çeşit Ben'in yüzünde kocaman bir şaşkınlık oluştu.

BirÇeşitBen'in durmasından anlayan Geveze "Anahtarı mı unuttun?" dedi. Sesinde "Al işte, aferin, bravo, Allah belanı versin, sen nasıl insansın" ın karışımından oluşan bir isyan vardı. Ve sonuna kadar haklıydı.
Bir Çeşit Ben o an Geveze'nin cinnet geçirip kendisini boğduğunu görür gibi oldu. Bir gün içinde ikinci kez anahtar nasıl unutulabilirdi? Geveze bir çözüm bulmak için Bir Çeşit Ben'in Evdaşlarını ararken Bir Çeşit Ben de yavaşça kabanı çıkarmaya başladı. Babasından dayak yemeye  hazırlanan bir çocuk oluverdi.

Bir Çeşit Ben'in beklediğinin aksine Geveze sakinliğini korudu. Tek bir laf etmedi. Bir kafeye gidip ısındılar. Sonra da onca yolu geri dönüp anahtarı aldılar. Bir Çeşit Ben, o akşam unutkanlığın rekorunu kırdığını farketti. Unutkanlık olayında bu kadarı yapılamazdı. Geveze'ye karşı mahcup olduğuna,hatta yerin dibine girdiğine mi yoksa bu kadar unutkan olduğuna mı üzülse bilemedi.

4 Aralık 2012 Salı

Red Bull SoundClash Kanatlandırmaya Geliyor


2006’dan bu yana dünyanın çeşitli ülkelerinde, o ülkenin ünlü gruplarını çarpıştıran Red Bull SoundClash, Türkiye ayağını 14 Aralık 2012’de Küçükçiftlik Park’ta gerçekleştiriyor. Bir tarafta Ska’nın ustası Athena, bir tarafta Alternatif Rock müziğin devi MaNga, sizi müthiş bir müzik şölenine davet ediyor.

SoundClash’te 2 grup için 2 sahne kuruluyor, 4 raunt sürecek olan çarpışmanın sonunda sadece en iyi olan kazanıyor. İlk raunt “Cover Raundu”. Gruplar önceden birlikte karar verdikleri ünlü bir şarkıyı kendi tarzlarında yorumluyor. İkinci raunt olan “Devralma Raundu”nda bir grubun çalmaya başladığı şarkıya diğer grup devam ediyor. Üçüncü raund ise “SoundClash”. Gruplar kendi şarkılarını 3 farklı türde söyleyerek kendilerini gösteriyorlar. Her tarza hakim olmak önemli! Ve son müzikal raunt, “Joker Raundu”. Gruplar o ana kadar gizli tuttukları konuk sanatçılarını sahneye çağırarak son numaralarını yapıyorlar.

Heyecanı doruklarda yaşayacağınız soluksuz bir müzik çarpışması sizi bekliyor.

Konuşmaya dahil olmak için: #rbsoundclash’i takip edebilirsiniz.

http://www.biletix.com/etkinlik/NRDB1/ISTANBUL/tr
http://www.redbull.com.tr

Bir bumads advertorial içeriğidir.

2 Aralık 2012 Pazar

Bir Mola Alabilir miyiz?

                   Şarkısı da bu olsun tam olsun...

Odunluğu bırakıp ailesini özlediğini itiraf eden Bir Çeşit Ben insanıylayız...

Bir Çeşit Ben ağır sınav dönemine bir önceki seneden kaldığı İstatistik sınavına tekrar girerek son verdi. PDR sınıfında o dersten kalanlar için sınav "gelecek sene tekrar görüşürüz" naraları ve kahkahalarıyla doluydu. Bir Çeşit Ben bir sınavdan sonra hiç o kadar kahkaha attığını hatırlamıyordu.

Sınavlar biter bitmez Bir Çeşit Ben'in arkadaşı Azrail ve onun sevgilisi geldi. Ve Bir Çeşit Ben ikinci yumruğu yemiş gibi yere yılığıverdi. Nefes bile alamamıştı.. Herkes "Sınavlar bitti ohh" derken o ders çalışmıştı ve herkes uyurken o bir gram dinlemeyi piyango ikramiyesi gibi görmeye başlamıştı.

Geldikleri gün saydıkları "Gokart... Alışveriş.. Karşıyaka..Balçova" isimlerini Bir Çeşit Ben hayal meyal duydu. İlk gün valizleri taşımak ve "Ne uzun yolmuş bu çekilmez valla" sızlanmaları Bir Çeşit Ben için ölüm oldu.

Bir Çeşit Ben 'in en çok korktuğu şey ise İzmir'deki arkadaşlarının Antakya'dan gelen bu arkadaşlarıyla anlaşamamasıydı. Arkadaş kavramına hayatında ağır bir önem veren Bir Çeşit Ben bu sorunun anında çözüldüğünü görünce pek bir sevindi. Diğer bir yandan Bir Çeşit Ben ilkokul ikinci sınıfından beri arkadaşı olan Azrail'i yanında görünce ailesini çok özlediğini farketti.

Azrail ve sevgilisi için ise İzmir tatili bambaşkaydı. Aile baskıları yüzünden bir türlü görüşemeyen çift İzmir'e gelince zincirlerini kırmış gibi mutlu olmuşlardı. Bir Çeşit Ben onları görünce aslında ne kadar şanslı olduğunu farketti. İstediğinde görebiliyordu sevdiğini. Evdaşları, Azrail'i ve Azraili'in sevgilisiyle canlı müzik keyfine doyan Bir Çeşit Ben bu çiftin sarılıp koklaşırken insanlardan koptuğunu görünce bir yandan sevindi bir yandan da neden vıcık vıcık çiftlerden olmak istemediğini bir kez daha anladı. Bir dee.. Geveze'sini ne kadar özlediğini... O üç gün Bir Çeşit Ben için gündüz ağır bir deyim olarak "Dabanı yanık it gibi gezmek" (Bkz: ekşi sözlük) geceleri ise Geveze'yi kamera karşısında dinlemekle geçiyordu.

Bir Çeşit Ben o hafta uykusuzluk ve yorgunlukla öleceğini hissediyordu. Tek istediği bir yorgan, bir yastık ve tüm gün yataktan çıkmamaktı. Ancak bunun için daha önünde günleer günler vardı.