30 Ağustos 2012 Perşembe

Sevgilisi Olan Var Olmayan Var

Bir Çeşit Ben o haftayı yine bir çeşit yoğunluk içinde geçirdi. Elinde bir adet aşk ve bir adet ayrılık hikayesi kaldı.
Haftanın ortasında 20 yıllık arkadaşı Kara Böcük "Ce-eeee" diyerekten bir süpriz yaptı ve Bir Çeşit Ben'in yanına koptu geldi. Bir Çeşit Ben süpriz olayına bayılırdı. Hatta bu süprizler "Hayatımın odunu" türünden beklemediği insanlardan gelirse...
Bir Çeşit Ben = Far Görmüş Tavşan eşitliği kurulabilirdi.

Kara Böcük'ün o gün Kara Enişteyle ay dönümleriydi. Kara Enişte askerdi ve durumu iyice dramatikleştirmişti. Dünyanın en zor durumu asker sevgiliyi teselli etmekti. Kara Böcük uzuuuun uzun evlilik hayallerinden, koltuk takımlarından, gelinlik modellerinden bahsetmişti.
Bir Çeşit Ben hep "Ne diyon yeaaa.. Ben daha kendimi adam etcem, toparlanıp yine aşık olcam, gezcem-tozcam" dedikçe
Kara Böcük "Kıs ama gelinliğin tül olcak bak, hem bence sana biri şaak diye çıkarıvercek yüzüğü, kalcan o halde düşünsene bi..alış böyle şelere" diyordu..

Kara Böcük için hava hoştu. Okul bitmişti, iş arıyordu. Bir Çeşit Ben içinse daha 2 yıl okul sonra yine bir sınav maratonu vardı. Gelinlik de neydi, yenilir içilir miydi?

O üç gün kuyruğu kopmuş köpek gibi Antakya'yı tavaf ettiler. Havuza gidip Kara Böcük'ün su korkusunu atlatmaya çalıştılar. Kara Böcük çarşıya gidip öğrenciliği kalmadığı halde "Abi biz öğrenciyiz yap bir indirim işte" şeklinde acımtrak pazarlığa girişti. Bir yerlerde oturup yıllar sonra "Bir Çeşit Ben teyze" diye bıcır bıcır konuşan veletler hayal ettiler. Bir Çeşit Ben için romantik hikayelerle ve komik hayallerle dolu bir kaç gün geçti.

"Evli-mutlu- çocuklu" hayaliyle dolu arkadaşından sonra "Biraz ayrılık biraz hüzün" modundaki arkadaşı Esmer Güzeli geldi. İki esmer insanın bu kadar zıt duygularla gelebilmesi tesadüfün daniskasıydı.
Esmer güzeli liseden arkadaşıydı. Bir Çeşit Ben her zaman onun "Küçük sırlar" türünden hayatını dinler ve teselli ederdi. Saf olma gözünü aç diye uyarılarda bulurdu. Üniversiteye başlar başlamaz bu uyarıları kendisi dinlemeye başlamıştı Esmer Güzelinden..

Esmer Güzeli o ara ayrılık acısı çekiyordu. Senaryo tanıdıktı. Çok sevmişti, herkes karşı çıkmıştı, idare etmişti, alttan almıştı, bitmişti, şimdi sadece uyumak istiyordu falan filan... Bir Çeşit Ben bütün hikayeyi gülerek ve "İki ay önce ben de böyleydim inan" diyerek dinledi. Kendi ayrılık acısını "İnsan domates doğrarken bile Geveze böyle doğra diye gösterirdi der mi yaaa?! Annemin öğütlerini böyle dinlemezdim düşünsene" diye anlattı. Daha bunlar iyi günleriydi. En kötüsü depresyondan çıkar çıkmaz akranı erkek gruplarına "Tutunacak Dal" diye bakacak olmasıydı. En küçük ilgi onu mutlu edecek ama uzun süre de kimseyi sevgili olarak göremeyecekti.
Üstelik Esmer Güzeli şanslıydı,eski sevgilisi uzakta kalacaktı, gider gitmez unutabilirdi. Göz görmeyince gönül katlanırdı.. Zamanla geçer demeleri doğruydu..Böyle böyle bir sürü anıyla, teselliyle Esmer Güzeli havası sönmüş balon gibi rahatladı. Bir Çeşit Ben'le gülerek eğlenerek geçirdiler ayrılık hallerini.. Yeni denizler hayal ettiler, yeni kişilikler düşündüler.. Bir Çeşit Ben ise o kadar yoğunluktan sonra sakin günlere girmenin mutluluğuyla sessizliği kucakladı.. (Edebiyat parçalamak şekil A)

26 Ağustos 2012 Pazar

Geldi Gelin Hamamı

"Geldi gelin hamamı, oynasın kaynanası" modlarıyla tanışan Bir Çeşit Ben insanıylayız.

Bir Çeşit Ben uzun zamandır hamam geleneğini merak ediyordu. Nedir, nasıldır, filmlerdeki gibi 'vur patlasın çal oynasın' olayı var mıdır falan.. Şans bir kez daha yüzüne sırıttı veee Hocaanım'a bir telefon geldi:
"Gelin hamamımız var bekliyoruz."

Gelin hamamı çoğu ilde uygulanan bir gelenekmiş. Gelinin son kez ailesiyle akrabasıyla, rahatçana çalıp oynaması için olan bir şey. (bkz: vikipedi amca)
Bir Çeşit Ben büyük bir merakla gittiği hamamda önce oynayan insanlar gördü. Hayatlarında son kez oynuyormuş gibi büyük bir hışım ve şevkle oynayan insanlar. Bir tanesi oynamaktan kendinden geçmişti. Bir Çeşit Ben bu kişinin oğlanın annesi olduğunu öğrendi. "Kapmış gül gibi gelini oyna tabi çakkaaalll :p"
Gerçi o gül gibi gelin kırmızı giymesine rağmen aşırı minyoğuyla belli olamıyordu, o da ayrı bir davaydı. O an Bir Çeşit Ben'in içinden gidip 'Kıs sen benden de minyonsun sen bu halde o dalyan gibi çocuğu nası buldun afferin sana' diyip alnından öpmek geldi. Bangır bangır müzik eşliğinde Bir Çeşit Ben de alabildiğine eğlendi. Artık öyle teflerle, darbukalarla yetinmiyordu insanlar. Hamamlar da çağa ayak uydurmuş ve son ses müzik sistemleriyle donatılmışlardı.
Bu arada tahtlarına kurulmuş dezzeler de bir akbaba misali oğullarına kız bakıyorlardı. Bir Çeşit Ben hayatında hiç bu kadar süzüldüğünü hissetmemişti. Hele o meraklı gözlerle 'Sen kimin kızısın yavruuum' diyen tombul dezzenin hali görülmeye değerdi.

Oynama, değişik değişik yemekler falan güzeldi de sıra yıkanma olayına geçince Bir Çeşit Ben utanmaktan kıpkırmızı kesildi. Dezzeler o buruşuk vücutlarıyla, et yığını defilesine soyundular resmen. Bir Çeşit Ben hem utançtan hem de midesindeki bulanmadan kafasını bile kaldıramadı. Dezzelerin o hali ve havadaki iğrenç koku en son Bir Çeşit Ben'in öğürmesine sebep oldu. Yıkanma faslı bitince bir de havlulu süzülme işlemi vardı ki Bir Çeşit Ben "Dezze senin kızın hiç mi havluyla gezmedi bir önüne bak yeaaa" diye bağırmamak için kendini zor tuttu.

Velhasıl Bir Çeşit Ben büyük bir merakla gittiği gelin hamamından tiksinmeyle çıktı. O yorgunlukla arkadaşı Beti'ye verdiği buluşma sözünü unuttuğunu farkedip bir de onla buluştu. Beti, LCD ve Meslektaş'la buluşan Bir Çeşit Ben bu grupla çok eğlendiğini farketti. O ara farketti ki etkilendiği bir erkek dünyanın en gereksiz şeyi hakkında bile konuşuyor olsa can kulağıyla dinleyebiliyordu.
Herşeyden çok gece Beti'yle yaptığı picamalı (böyle daha güzel bu kelime :p) sohbet Bir Çeşit Ben'in yorgunluktan doğan uykusunu kaçırmaya yetmişti. Sabah ise başındaki ağrı ve halsizlikle "Akşamdan kalma olayı budur" demekten kendini alamadı.


21 Ağustos 2012 Salı

Yeme Çocuğum O Kadar Şeker!


Bir Çeşit Ben evinde bayram fırtınası dinmek bilmiyordu. Bayramın ilk günü Bir Çeşit Ben için sisler içinde geçti...
Normalde her bayram Bir Çeşit Ben'in annesi Hocaanım günün anlam ve önemini belirten konuşmayla bayram programını açardı:
"Bayram bayram bu kadar uyunur muymuş? Herkesin çocuğu erkenden kalkar bayramlıklarını giyer, annelerinin babalarının ellerini öper bizimkiler ohooo nerdeee?................................................................................." vs vs vs

O kadar bağrış çağrış sonunda Bir Çeşit Ben ve kardeşleri söylene söylene yataklarından çıkar, bahsedilen görevleri yerine getirirlerdi. Ama bu bayram Bir Çeşit Ben bu işkenceye bir son vermeye karar verdi. Zekice bir fikir sanarak kardeşine şeytan gibi fısıldadı :"Bu gece uyumayalım Hocaanım da sabah bağırmasın?"

Ve tüm gece uyumadılar. Bir Çeşit Ben ilk defa sabahın 5inde üşenmeyip saçlarını düzleştirdi. Sabahın 7 buçuğunda kahvaltı yaptılar.El öpme merasimleri gerçekleşti. Misafirler geçit törenini şenlendirdi. Bir gün önceden yapılan kömbeleri yapmadaki gayreti için Bir Çeşit Ben tebrik edildi. (Kömbe Ramazan bayramından önce yapılan Hatay'a özgü bir tür kurabiye.Bir Çeşit Ben onlara bayılıyordu.)
Bir Çeşit Ben o gün anladı ki sunduğu fikir o kadar da zekice değilmiş. Çünkü tüm bunları uzaktan izler gibi izledi. O sırada beyni full-uyku modundaydı.

Köyde gittiklerinde olay daha da zorlaştı. Kıyamet gibi bir kalabalıkta kimi öptüm kime hoşgeldin demedim çabası Bir Çeşit Ben için tam bir işkence oldu.
Bir Çeşit Ben uykuluyken feci asabileşirdi. Çocuğuna o tiz sesiyle "Oğluuuum yeme o şekeri bırak bakayım çürücek dişlerin annecim" diyen kadının boğazını sıktığını hayal etti. Bir insan o sesi nasıl çıkarabilirdi ki? Bir de tüm o kalabalık kimin ne okuduğunu öğrenmeye gelmişti sanki.
"Sen ne okuyodun kızım"
"Maşallah maşallah nasıl da büyüyorlar"

Bir Çeşit Ben o günü uykusuz biçimde tüm köyü dolanarak tamamladı. Üzerindeki yorgunluk sayesinde hayatında ilk kez hiçbir şey düşünmeden uykuya daldı.

15 Ağustos 2012 Çarşamba

Uykusuz, Aksiii, Nalet Adam

İçine Volkan Konak'ın Mimoza Çiçeğim şarkısında bahsi geçen 'uykusuz, aksiiii, nalet adam' kaçan Bir Çeşit Ben insanıylayız...

Bir Çeşit Ben bu ara nedensiz huysuzluklara yelken açmıştı. Sorular gereksiz geliyordu, sanki insanlar kendi beyinleriyle bulabilcekleri cevapları sormaktan zevk alıyorlardı... Arkadaşlarının küçük unutkanlıklarına anlayış gösteremiyordu. Ergenlikteki huysuz ve dakika başı 'off çok sıkıldım yeaa' diyen Bir Çeşit Ben geri gelmiş gibiydi. Ve daha kötüsü hiç bir nedeni yoktu. Herşeyi tek bir diyalog tetiklemişti:
Bir Çeşit Ben, Küçük Adam'la ara sıra mesajlaşmaya devam ediyordu. Geyik muhabbeti iyiydi. Küçük Adam 'Dünyanın Yükünü Taşıyorum' moduna girmedikçe Bir Çeşit Ben'e komik geliyordu. Küçük Adam ara sıra 'Yaşın biraz daha büyük olsaydı istemeye gelirdik' diye takılırdı. Bir Çeşit Ben onun kötü niyetli olmadığını bilir, söylediklerine güler geçerdi. Ama o gün nolduysa gülüp geçmedi:

B.Ç.B= Bu çenen yüzünden ya görücü gelcek ya da kaçırcaklar beni :p
K.A= Ben yapacam o yüzden sorun değil :)

Bu kadardı. Bir Çeşit Ben bir anda öfkelendi. Onla konuşmak istemediğini söyledi, üzerine de eşantiyon diye kendini beğenmişsin, şöylesin, böylesin şeklinde saydı sayıştrdı. Küçük Adam hiç bir şey anlamadı.

Bir Çeşit Ben'in içine kaçan 'uykusuz, aksiii, nalet adam' bundan sonra kendini iyice belli etmeye başladı. Kulaklarında kuzeyin veledi bas bas bağırıyordu sanki "Çekilmez bir adam oldum yine.."

Bir Çeşit Ben dalgın dalgın dolandı, insanları izledi ya da kendince gözledi.. Evde durmadan ona buna sataşan Bir Çeşit Ben'deki ani suskunluğu evdekiler de farketti. Kardeşi diye geçinen Depresan "Noluyo beee depresyona falan mı girdin" diye takıldı. Bir Çeşit Ben'se öyle bir şey demeden içindeki canavar 'uykusuz,aksiii, nalet adam'ı öldürmeye çalıştı...

13 Ağustos 2012 Pazartesi

Gurur Bir Çeşit Taştır


Vantilatörle olan seviyeli ilişkisine son hız devam eden Bir Çeşit Ben insanındayız...

Bir Çeşit Ben bu ara gelen-giden, kalan-göçen trafiğini izliyordu. Ev denilen yeri bir han, hamam, ne bileyim bir otel olarak kullansalar ancak bu kadar misafir gelebilirdi. Ki en azından fazladan bir gelirleri olurdu... Misafir olayı harikaydı. En azından Bir Çeşit Ben için.. Hele kalabalık iftar sofraları...Ama misafirler gittikten sonra oluşan bulaşıklar da bir deterjan reklamı için hazırlanmış dekor gibiydi.. Bir Çeşit Ben bulaşık makinesi denen şey için şükrediyordu.

Bir Çeşit Ben aynı zamanda Güzin Ablalık seanslarına da devam ediyordu. Bu ara Oynak Çocuk arıyordu sık sık... Bir Çeşit Ben, Oynak Çocuk'a büyük minnet duyuyordu. En melankolik, en bunalımlı anlarında hep yanındaydı Oynak.

Bir senedir Oynak ve Bir Çeşit Ben'in Evdaş'ı bir anlamda küslerdi. Oynak, Ramazan'ın da o mübarek, o barıştırıcı havasını fırsat bilip barış çubuğunu uzatmıştı. Ancak bir yıl gibi koca bir zamandan sonra normal olarak bu çubuk, kendisine kırılarak dönmüştü. Gurur dediğin şey koca bir taştı, öyle bir anda yumuşamazdı :)

Bir Çeşit Ben de herkes gibi kendince yorumlar yaptı. "Bak Oynak sen gururun yüzünden çok geç kaldın o adım için. İkiniz de bi yıldır huzursuzdunuz. Ama gururunuz yüzünden adım atmadınız" diyerek yorumlarda bulundu. Oynak bu yorumları hiç beklemiyordu. Bir an sessizleşti. Bir Çeşit Ben de "Çok mu ukalalaştım aceba" diyip geri adım attı: "Yani bu benim objektif görüşüm :)"
Oynak "Vay be senin objektif yorumlar iyiymiş" dedi.

Ama Bir Çeşit Ben kendini nasıl affettirebileceğine dair taktikler veremedi.Bir Çeşit Ben genelde odunlukları yüzünden düşüncesiz bir laf eder ve bu yüzden özür dilemek zorunda kalırdı. Böyle durumlarda da odunluğunu çabuk farkeder, gerekirse o kişi affedene kadar her gün mesajlar atardı. Zamanında arkadaşı Hösün için bunu çok kullanmak zorunda kalmıştı. Ama bu daha çok Bir Çeşit Ben'in odunluğundan değil de Hösün'ün alınganlığından kaynaklanırdı...

Bir Çeşit Ben, Oynak'ın napacağını bilmiyordu ama gurura bir yerde son vermeleri gerektiğinden emindi. Bazen insanlar "Yüzünü bile görmek istemiyorum" derken "Oturup ne hissettiğimizden konuşmak istiyorum" diyor olabilirlerdi. Ama bunu anlamak yine Oynak Çocuk'a düşüyordu...

11 Ağustos 2012 Cumartesi

LÖSEV Gönüllüsü Olmak Bir Ayrıcalıktır...



Büyük LÖSEV Ailesi, lösemili&kanserli çocuk ve ailelerin bu zorlu mücadelede yalnız olmadıklarını göstermek için sevgi ve azimle çalışan bir vakıftır. LÖSEV kurulduğu 1998 yılından bugüne dek faaliyetlerini duyarlı kişi ve kuruluşların destekleri ve binlerce GÖNÜLLÜSÜ’nün katkılarıyla gerçekleştirmiş; Türk halkının konu hakkında daha bilinçli ve duyarlı olmasıyla beraber tedavide %91'lere çıkardığı başarısını %100’e çıkartmayı hedeflemiştir.

LÖSEV'e gönlünü veren gönüllüler LÖSEV’in her etkinliğinde aktif rol almakta, vakıf çalışmalarına aktif katılım göstererek çocukları hayata bağlamaktadırlar.

Yüreğinde paylaşım ve sevgiye yer olan herkesi Lösev gönüllüsü olmaya davet ediyoruz.

Lösev gönüllüsü olabilmek için aşağıdaki formu doldurmanız yeterli: http://bit.ly/losevgonullusu
Lösev’i Facebook’ta takip etmek için: www.facebook.com/losev0660
Lösev’i Twitter’da da @losev1998 hesabından takip edebilir, #LosevHayatVerir hashtag’i ile  paylaşımlarınızla destekleyebilirsiniz.





Bir bumads sosyal sorumluluk içeriğidir.




Bir bumads sosyal sorumluluk içeriğidir.

10 Ağustos 2012 Cuma

Eski Dostlar

Allah belanızı vermesin Eski Dostlaaar Eski Dostlar diye şarkı söyleyesi gelen Bir Çeşit Ben insanıyla devam ediyoruz...Olay daha kolay anlaşılsın diye tek tek gidelim..

*İzmir yolcusu kalmasııın..
Bir Çeşit Ben'in lisedeki okulunda bir İzmir modası vardı. Son yıl ipini koparan İzmir hayali kuruyordu. Bir Çeşit Ben de o ipini koparan tayfasından biriydi. Hatta arkadaşlarıyla İzmir'e gidelim ev tutalım, şu yemek yapsın, şu börek açsın diye hayaller kurardı. (O arkadaşlar İzmir'in çevresindeki illere dağıldılar)
(Martin Luther'e selam olsun :))
Sınavlar geçmiş, stres sivilceleri atılmış, uykusuz geceler geçirilmişti. Gün geçip devran dönmüştü veeee Bir Çeşit Ben ekranda İzmir'in haberini veren sonucu görmüştü.

Üniversite hakkında bissürüüüü söylentiyle üniversiteye adım atmıştı. Ve o ipini koparan tayfasından da İzmir'e gelenler olmuştu tabi.. Hösün, Turuncu ve Arap... İlk yıl Bir Çeşit Ben tüm o yurt sıkıntılarına rağmen her seferinde "hadi görüşelimlerle" bu üçlüden bağını koparmamıştı. Turuncu baskın olmaya çalışırdı. Sevdiğini öldürürcesine sevenlerdendi. Sevmediğinin vay haline... Arap iddialı konuşurdu ama kalbi iyiydi.. Hösün ise dışardan kaba saba durur; içinde ergen fırtınaları estirirdi. Bütün kaprisini, tribini Bir Çeşit Ben'e yapardı. Bir Çeşit Ben de bir şekilde alttan almayı başarırdı.

*Yeni arkadaşlar eskileri unutturmaz!
Zamanla Bir Çeşit Ben de diğerleri de yeni arkadaşlar bulmaya başladılar.. Diğerleri aynı bölümdeydiler. Bir Çeşit Ben onları her gördüğünde mantar gibi çoğalmış bulurdu.
'Bu sınıf arkadaşımız, bu oda arkadaşımız, bu cart arkadaşımız, bu curt arkadaşımız...'

Ama Hösün'ün iğnelemeleri bitmiyordu. Ve onun şakalı iğnelemeleri diğerlerini ciddi anlamda etkiliyordu. Şakalar ciddi sanılıyor, içten içe öfke yaratıyordu.
"Sen yeni arkadaşlar buldun bize zaman ayırmıyorsun"
"Ooo yüzünü gören cennetlik"
"Ver o telefonu bakim kimmiş"
"Gelemez misin? Hep onlarlasın gel işte"

En son bu iğnelemeler, tavır alma durumuna döndü.. Bir Çeşit Ben ne Hösün'ü ne Turuncu'yu ikna edemedi. Ve ipler kopmaya başladı.

* 77 kat eller konuşuyor!
Hatay'a geldiklerinde Turuncu ve uzatmalı sevgilisi Beyaz organizasyonlar yapmaya devam ettiler. Bir Çeşit Ben bu ani organizasyonlara katılamadıkça tavırlar büyüdü.

En son Bir Çeşit Ben 77 kat ellerden duydu organizasyonları. Turuncu hakkında ve Hösün hakkında ağzından laf almaya çalışan 77 kat eller çağırıyordu onu..Gruplar değişiyordu ve Turuncu, Bir Çeşit Ben'i öldürürcesine sevme durumundan, direk öldürme durumuna geçmişti. Daha önce pikniklerde çağırmak akla gelmeyen kişiler artık o pikniklerin gözdesi olmaya başlamışlardı. Bir Çeşit Ben yine de Turuncu'yu anladığını düşünüyordu.

*Gereği Düşünüldü; Yaz Kızım!
Bir Çeşit Ben kırgınlığını, öfkesini, anladıklarını ailesine anlattı. Sofrada tartışılan meseleden sonra gereği düşünüldü.
#Bir Çeşit Ben'in saflık rekoru kırdığına,

#Öfkelenmeyip anlamaya çalıştığı için daha çok saf yerine konacağına

#Ergenlerle başetmeyi başardığı için rehber öğretmenlikte zorlanmayacağına

#Arkadaşlarına fazla bağlandığına karar verilip kendine gelmesi istendi

7 Ağustos 2012 Salı

Mülteci Demek Misafir Demek Değil mi?

Trafiğin sıkıştığı yollarda Mustafa Ceceli klibindeki gibi dans eden insanlar bekleyen Bir Çeşit Ben insanını incelemeye devam ediyoruz...

Bir Çeşit Ben bu ara kendini Güzin Ablalık yaparken buldu. Önüne gelen 'Dertlerim derya olmuş' modunda sıralıyordu dertlerini. Selam verip borçlu çıkmak bu olsa gerekti. Eski sevgilisinin manita yaptığını görüp bunalımlardan bunalım beğenenlerden tut da ablasıyla tartışıp duygusal müziklere saranlara kadar...
Ama daha fenası yeri geldiğinde mantık abidesi olabilen Bir Çeşit Ben, yeri geldiğinde de evham sahibi, gelecek korkulu, panik birine dönüşebiliyordu. Bu ara kafayı Suriye'ye takmıştı. Hatay'da yaşayanlar için Suriye artık tamamen endişe konusuydu. Suriyeli insanlar çok rahattı. Misafirin 'Evinde gibi hisset' olayını uygulamaya koymuşlardı resmen. Ve bir süreden sonra bu artık önüne geçilemez olmaya başlamıştı...

Başta çadırlara yerleştirilen Suriyeliler hakkında aslında sorun daha o zamanlardan başlamıştı. Bir Çeşit Ben'in 'Onlara da yazık yaa' dediği Suriyeliler artık şehrinde kendisinden daha özgürdü. Acaba Angelina Jolie'nin ziyareti mi bu kadar şımartmıştı onları? Ya da aslında yazık dediği insanların hepsi o kadar da masum değil miydi? Bunun hırsızı, sapığı da o çadırlarla şehrine gelmiş olabilir miydi?

Hatay'da hergün ayrı bir vaka oluyordu. Öyle ki misafir olan Hataylılardı sanki. Suriyeliler eczaneye girip ilacını alıyor "Devletiniz ödeyecek" diyecek kadar yüzsüzleşebiliyorlardı. Üstelik doktorlara onlara ilacın en iyisini vermek zorundaydılar.

Suriyeliler mahallelere yerleşip kavga çıkarabiliyorlardı. Hatta söylentiye göre kaba-saba insanlar bilinen Reyhanlı halkından tek-tük insan kalmıştı, geri kalan hepsi Suriyeliydi. Yolda insanları durdurup bana 10/20 lira ver diye haraç bile kesiyorlardı. AVM'ler esmer, eski giyimli on-yirmi çocuklu, bağıra çağıra konuşan insanlarla doluydu. Geceleri parkları; kilimleriyle, nargileleriyle gelen bu insanlar dolduruyordu ve yürümek imkansızlaşıyordu.

Bir Çeşit Ben'in içinde dalga dalga büyüyen bir korku dalgası vardı. Gecede 250 kişi halinde gelebilen bu insanlara kimse dur demeyecek miydi? Hergün Suriye tarafına giden savaş uçakları ve helikopterler neyin işaretiydi?

O gece Bir Çeşit Ben rüyasında babasını, amcasını savaşa gönderirken gördü. Bu rüyaların gerçek olma ihtimali ne kadardı bilmiyordu.Her olayda yakarım/yıkarım sloganları atan başbakanın hala muhalefete laf atmakla uğraşması ne kadar mantıklı karşılanabilirdi.

Bir Çeşit Ben bu konuda korku içindeydi. Ne olacağı hakkında iyi ya da kötü bir fikri yoktu. Sadece herşeyin düzelmesini beklemek zorundaydı...

4 Ağustos 2012 Cumartesi

Bu Mim Başka Mim..Cıngılı Daşlı Mim..

Sevgili rapunzeliçe mim furyasına beni de davet etmiş sağolsun.. Soruları daha önce de okumuştum da bana uğramaz diye üzerinde düşünmemiştim. Bence gayeeet kaliteli sorular :p

Çaresi bulunmayan bir hastalığa yakalandınız ve bunun sonucunda yaklaşık 1 yıllık ömrünüzün kaldığını öğrendiniz.Kalan 1 yılınızda ne yapardınız?
*Ben bunu hep Türk filmlerinde görüp de düşünürdüm. Büyük ihtimalle denemediğim ne varsa denemeye kalkardım. Çok verimli geçirirdim :P Ama gerçekçi olmak lazım..ay korkunç olurdum ben yaa! Herkesi 'Bırak beni yaa ölücem zaten sanane' falan diye terslerdim, öldüğüme şükür falan ederlerdi.
*Mutlaka lunaparkta heeeerşeyi deneyip ölmek isterdim. Adrenalin patlamasından falan ölmeye uğraşırdım :p
*Beğendiğim filmleri son kez izlerdim.
*Haa varsa hoşlandığım birine ilan-ı aşk ederdim ki içimde kalmasın. Bunu bi kere mutlaka yapmak istiyorum :D Hazır rezil olurum derdi de yok söyle kurtul :D

Fobileriniz,takıntılarınız var mı varsa neler?
Takıntılarımla ilgili bir mimi cevaplamıştım. Yandaki mim köşesinden ulaşabilirsiniz.. Fobiii.. Topluluk önünde konuşma fobim var. Nefes falan alamıyorum, çok fena oluyorum. Onun dışında fobi denebilecek derecede bir korkum yok sanırım...

Bir sabah kalktınız ve dünyada hiçbir insan olmadığını öğrendiniz, ne yapardınız?
Bunu da Will Smith'in Ben Efsaneyim filminde düşünmüştüm bak.. Çok sıkıcı yaa ne o öyle! Herhalde ordaki adam gibi cansız mankenlerle falan konuşmaya başlardım kafayı yerdim. Ha hep bir yerleri özgürce yakıp yıkmak isterdim. Onu gerçekleştirirdim. En son canımın acımasından da korktuğum için bissürü hap içer intihar ederdim :)

Dünyayı dolaşmak isteseniz hangi ülkeden başlardınız, neden?
İtalya'dan başlardım.. Özellikle de venedik... O evlerin tam olarak nasıl durduğunu öğrenmek isterdim çünkü..

İtiraf edin, prens/prenses e dönüşür diye kaç kurbağa öptünüz?

Neyse ki küçükken masallara o kadar kaptırmıyordum. Zaten kurbağalardan da korkarım. Tek bir kurbağa gördüğümde o ıslak derili yaratıkların gün gelip dünyayı sarabileceklerini düşünürüm nedense :)
Ama mecazi anlamda prense dönüşmesini umduğum bir kurbağa öptüm. O da cadının uşağı Avcı çıktı...

En son yaşadığınız küçük düşürücü, unutamadığınız olay?

Mmm.. son zamanlarda bissürüüü oldu aslında.. Ama en kötüsü geçen yıl ilk dönemin sonunda okulun kafeteryasında ağlamam olmuştu sanırım. Zaten ağlamak yeterince iğrenç bir şeyken bir de kalkıp kafeteryada ağlamıştım. Neyse ki boştu da çok fazla bir rezil olmamıştım. Kafamı eğmiş salak salak ağlamıştım yaa.. Bak yine sinirlendim kendime :p

Asla yanınızdan ayıramadığınız 3 şey?
Vala o kadar unutkan biriyim ki öyle olmazsa olmazlarım olamıyor. Ama telefonumu, cüzdanımı ve anahtarlarımı unutmamak isterdim :)

Hayatınızın bir kitap/film olmasını isteseydiniz hangi kitap/film olmak isterdiniz?
Kill Bill filmi olmasını isterdim ben yaa! Hepsini öldürürdüm heepsini :p
En yakın arkadaşınızın bir uzaylı olduğunu ve sizi ilk denek olarak kendi gezegenine götüreceğiniz öğrendiniz, ne yapardınız?
Önce bi sorarım bu deneklik canımı acıtır mı beklenen nedir falan.. Sonra o gezegende anlaşabileceğim uzaylılar var mı. Yok orda sıkılacaksam kalsın yani...

İsviçreli bilim adamları görünmezlik hapını buldu ve siz bu hapı kullanan ilk kişisiniz. Hapı kullandıktan sonra yapacağınız ilk şey nedir?
Başbakanın yanına gidip ülkeyi dolandırdığına dair kesin kanıtlar arardım. Gelen bakanlarla konuşmalarını dinlerdim, kayda alırdım falan :D Bulursam vay haline.. Yok bulamazsam vatana millete hizmet ettiğimi hissedip rahatlardım :)

Şimdi birilerini de mimleyelim onlar da düşünsün;





ve cevaplamak isteyen herkes.. Kolay gelsiiin :)