27 Aralık 2012 Perşembe

Caz Var Dediler Geldik

                                                                                                                          Bu da şarkısı olsun :)
Yumurta kapıya dayanmadan sınavlara çalışamayan öğrenci çeşitlerinden Bir Çeşit Ben'in hayatındayız..

Bir Çeşit Ben o akşam hayatının bir ilkine daha imza attı ve bir kokteyle katıldı. Liderlik seminerlerine katıldığı Rotary kulübünün düzenlediği kokteylde, henüz kokteyl yaşının gelmediğini anlayan onlarca üniversite öğrencisinden biri oldu. 

Bir Çeşit Ben ve arkadaşları o akşam bir hevesle buluştular "Caz konserine gidiyoruz hobaaa"  
Caz ya da klasik müzik ne ki şimdi diyen de vardı..Huh çok havalıyız yaa bırak neyse ne diyen de...Herkeste büyük bir heyecan ve farklı bir ortam görecek olmanın mutluluğu vardı. PDR sınıfına mensup 15 kişi kültür merkezinin önünde toplandıklarında daha içeri girmeden şaaaşalı bir yere geldiklerini anladılar. İçeri girdiklerinde ise gece elbiselerini giyip gelen dezzeler, ortamın şıklığına uygun centilmenlik örnekleri sergileyen amcalar gözlerini büyülemişti. Üstlerinde gariban günlük kıyafetleriyle PDR sınıfı öncelikle bir "Burda işimiz ne? Bu dezzeler neden böyle?" sorularıyla yüzleştiler. Ancak daha sonra liderlik seminerine gelen diğer üniversitelileri görünce kendilerini rahatlamış hissettiler.

Kokteylde huzursuzluklarını atan PDR sınıfı yavaş yavaş kendilerini şarap bardaklarının yanında bulunca işler daha bir karıştı. Her masanın başında 4-5er kişi varken onlar 10-15 kişi bir masaya toplanmış halde duruyorlardı. Hepsi ortamla dalga geçmek için birbirlerine "Sayın Bir Çeşit Ben, Sayın Varyemez" şeklinde hitap etmeye başlayınca işler kasılmaktan çok eğlenceye dönüşmeye başladı.
"Sayın Derin yeni kitabınız hakkında neler söyleyeceksiniz?" şeklindeki espriler masada tüm gerginliğin atılmasını ve kahkaları sağlamıştı.

Bir Çeşit Ben önce bir etrafa bakındı. Dezzeler, amcalar son derece kasıntı bir şekilde bir konuşup iki susuyorlardı. Sıkıldıkları yüzlerinden belliydi. Bir Çeşit Ben kafalarından "Bitse de gitsek" dediklerini duyar gibiydi.

Sonrasında ise kendi sınıfının olduğu masayı izledi. Her biri ortamla dalga geçiyor ve gelen şarapları yorumluyorlardı. Dışardan bakanlar onların bir grup çingene olduğunu düşünebilirdi. Bu kadar gürültü ve rahatlık ancak onlarda olurdu :) Bir Çeşit Ben ilk şarabını da o gece yudumlamış oldu. Ve şaraptaki tadı beğenmeyerek "Yok bu yıllanmamış, yapamamışlar bunu şeklinde" kılıfını da uyduruverdi.

Sıra caz konserine geldiğinde yanaklarına ateş basmış olan Bir Çeşit Ben için gece daha eğlenceli bir hal almıştı. Ortada bir piyano ve kendilerine Akapella diye isim takmış beş kişi vardı. Selamlarını verdiler veeee "Ba-ra-ba-ba-ra-ra" diye bir şeyler söylemeye başladılar. Bir Çeşit Ben herkesin suratındaki "Af buyur biz yanlış geldik galiba" ifadesini şaşkınlıkla izledi. Sonradan öğrendi ki Akapella çalgısız- çengisiz yapılan bir müzikmiş. Vikipedi amca öyle söylüyor yani :)  Yaptıkları şeyi de aslında Türkiye'de herkes biliyor. Şöyle ki şu çok beğenerek izlediğimiz reklamın müziği bir akapella örneği oluyor:

Bir Çeşit Ben kendini gülme krizine girmişken buldu. Can sıkıntısından yapacak bir şey bulamayıp Varyemez'e "Bak şu ikinci kız var ya yanındakine yazıyor demedi deme...Nasıl hareketler onlar bak bak" diye laf veriverdi. Dedikoduyu şaka-ciddi farketmeksizin her türlü yürütebilen Varyemez de elbette durmadı. "Ayy haklısın kız..Ama sen şu en baştaki amcaya bak..Tek tabanca bildiğin.Konser başladığından beri onlar orda eğleniyor. Bu burda ha bire elini sallıyor takılıyor."

Konser sonuna kadar sahnedekilerden başlayıp salondakilere kadar bi sürü yorum yapıp eğlendiler. Arada söylenen Türkçe müziklerde duruldular, düşündüler, özlediler. Konser çıkışında ise Bir Çeşit Ben kahkahalarına otobüste yanında oturan Doğan'la devam etti. Doğan'la ilk kez o kadar muhabbet kurmuştu ve Doğan'ın düşündüğünden çok daha matrak biri olmasına da şaşırmadan edememişti.

Gecenin sonunda Evdaşlarıyla harika bir gece geçirdikleri konusunda hemfikirdiler. Pijamalarına kavuşan Külkedisi Çeşit Ben önüne daha bir sürü kokteyl, konçerto ve kutlama çıkmasını ve bu kadar eğlenmeyi umut etti.

24 Aralık 2012 Pazartesi

Ara Sıra Bazı Bazı Özlesek Sizi Gönül Razı

21 yaşına adım adım yaklaşırken bile ergenlik sivilcelerinden kurtulamayan Bir Çeşit Ben'in hayatını incelemeye devam ediyoruz. 

Bir Çeşit Ben o haftasonu yine bir Karacasu turnesi düzenlemişti kendine. Karacasu, Aydın'ın şirin bir ilçesiydi. Bir Çeşit Ben içinse turne planı gecenin geç vaktine kadar oturmak, öğlenin kör bir vaktine kadar uyumak, Maviş bebeği eğlendirmek ve sıcak aile ortamına olan özlemini dindirmeye çalışmaktan oluşmuştu.

Bir Çeşit Ben farketti ki onun için her gidiş, bir dinleniş..her dinleniş bir özleyişti...(Anlatan kişi olarak edebiyatımla gurur duyduğumu dipnot olarak iletmeyi kendime borç bilirim :p) İlk olarak tabi ki Geveze'sini çok özlemişti.


Hafta başı sınıfa gittiğinde muhabbeti olmayan insanları bile özlediğini farketti. Sanki insanları yıllardır görmüyordu. Yüzünü ve gamzeli ağız çevresini bir mutluluk sarıvermişti. Herkesi bir sevgiyle kucaklamak geliyordu içinden. Kendini müzikal filmlerde sokağın ortasında dans eden karakterler gibi hissediyordu.

O mutluluk eşliğinde arkadaşlarıyla gerçekleşmesine çok büyük inanç beslemediği planlar yaptı. "Şuraya da gidelim buraya da gidelim" demekten kendilerini alamadılar. 

Kış aylarında havaların kararmasıyla uzayan akşamlar Bir Çeşit Ben'e bir gün içinde ikinci bir gün yaşıyormuş hissi veriyordu. Sanki Yüce Yaratıcı kış geldiğinde günlere extra saatler, bonus dakikalar ekliyordu. Bir Çeşit Ben ise o geçmek bilmeyen bonuslarını bir türlü bitiremiyordu. Bu yüzden okuldan sonra bir çeşit avarelik yapmaya karar verdi. Geveze'siyle Gamsız'a dördüncü bir kişi buldurdu ve kahvehane kültürünü yaşatmak üzere okey oynamaya gitti. Okey oynamayı bile özlemişti. Uzak kalınca her bir şeyi özleyivermişti. 

Akşam saatlerinde napacağını şaşıran Bir Çeşit Ben aklına bir anda eski sevgilisi gelmişti. "Eski sevgilim napıyor ay duvarına bakayım..Ooo o şırpıntıynan mı çıkmaya başlamış..Ayyy" insanlarından değildi :) 

Ancak en yakın arkadaşıyla çıkması ve üstüne bir sürü olaylar yaratmalarıyla Bir Çeşit Ben'in bilinçaltını kaşındıran nadir insanlardanlardı. Bir Çeşit Ben gezinirken duramadı ve malum sosyal paylaşım sitesinde eski sevgilisini buldu.

4 yıl geçmişti. Karşısında bulduğu şey şarkılarda geçen "çok iyi tanınan yabancı"dan başka bir şey değildi. Bir Çeşit Ben çocuğu ne zaman görse midesinde oluşan duyguyu tekrar hissetti. Evet midesinde bir duygu oluşuyordu ve bu aşk değildi. Bulantı gibiydi. Nefesi boğazında düğümleniyor ve hızlıca oradan uzaklaşma isteği duyuyordu. Sanki karşısındaki erkek arkadaşı değil, kiralık bir katildi.Nedense o kadar iyi tanımasına rağmen çocukta hep sinsi bir yön olduğunu düşünmüştü. Bunun tanımı tam olarak "ŞÜPHEDEN OLUŞAN MİDE BULANTIMSI DUYGU"ydu. Çocuğu ayrıldıktan sonra gördüğünde bile aynı şeyi hissetmişti. O kadar acemiydi ki aşkın böyle bir şey olduğunu sanmıştı. 

Bir Çeşit Ben, karşısındaki resimde eskiden en yakın arkadaşı olan kızı ve eski sevgilisini görünce aynı mide bulantısını tekrar yaşadı. Anladı ki bazen uzak kalmak insanları özlemeyi ya da affetmeyi sağlayamıyordu..

21 Aralık 2012 Cuma

Elektrikimisss Kıymetlimiisss

Öncelikle bir haberle başlayalım:
Tek bir tıklamayla okuyacağınız şu habere göre 2013'te dev güneş patlamaları olacak ve tüm eletrik sistemimiz çökecekmiş. Bilindik anlamda taş devrine dönecekmişiz..Mayaların fake kıyametine karşın bu haber NASA onaylı :)

Sanırım bu habere en çok "O bilgisayarlar kökten çöker inşallah" diye beddualar eden natürel insan annem sevinecek :)

NASA'nın da onayladığı bu haberi duyan dizi sektörü de bunu konu olarak almaya başlamış olmalı ki elektriğin yok olduğu dizimiz REVOLUTION ekrana geldi.

Revolution elektriğin, uçakların, bilgisayarların, telefonların olmadığı bir dünyada ayakta kalmaya çalışan insanları anlatıyor. Dizinin başkarakteri Charlie isimli bir kız. Güya 15 yaşında :D Elektriğin gidişiyle Charlie'nin hayatında olup bitenleri anlatan dizinin ardında Supernatural'ın yaratıcıları Eric Kripke ve J.J.Abrams'ın olduğunu da söylemeden geçmeden gerek.

Kısaca tavsiyedir :)

17 Aralık 2012 Pazartesi

Siz de TRT Muhabiri Gibi Konuşabilirsiniz

Belediye otobüslerinde "Arkadaşlar arkaya ilerleyelim orda boş yer var" diyen yolcuyu süzüp muavin olabilme kapasitesini ölçen Bir Çeşit Ben insanıylayız.

Bir Çeşit Ben o haftasonu, sırf can sıkıntısını gidermek adına diksiyon kursuna başlamıştı. İlk gün midesini mahveden açlık yüzünden hiç bir şey anlamadığı kursta ikinci gün insanları inceleme fırsatı bulabilmişti. Betelesi ve Varyemez zaten oradaydı, bu yüzden çok yabancılık çekmemişti.

İlk gün kurstaki diğer hocalar kendilerince bir fasıl yapmışlardı. Gitar hocası, normal insanların gitar adını verdiği şeyi adeta bambaşka bir hale getirmişti. Gitar elinde neredeyse ağlıyordu. Ustalıkla gitar çalan hocayı Bir Çeşit Ben ağzı açık izlemişti. Bir ara kafasında hocayı geçmiş zamanlardaki ozanlar gibi hayal etmeye başlamıştı.


İkinci gün ise karnı tok,sırtı pek, gözü açıktı. Herkesi kendince bir süzüvermişti. Farketmişti ki kurstaki tüm hocalar TRT muhabirleri gibi sakin ve saygılı konuşuyordu. Gitar hocası "Dostlar bu parça xxx ten bir parçaydı" şeklinde garip hitaplar kullanıyordu. Kursta yan flüt çalanlar, gitar, bağlama çalanlar derken kültürel bir hava esiyordu.

Kursa gelenlerin hepsi öğrenciydi. Hoca geliş amacınız ne diye sorduğunda herkes kendince sorunlarını sıralamaya başladı: "Konuşurken heyecandan tıkanıyorum, şivem var, e harfimde sorun var, topluluk önünde konuşamıyorum,çok hızlı konuşuyorum." Dışardan izleyen biri kesinlikle "Bu kadar insansınız ve adam gibi Türkçe konuşan tek bi taneniz yok mu yani?" tepkisini verirdi.

Kursta topu topu 5 tane erkek öğrenci olması, hocanın dikkatinden kaçmamıştı. Bir Çeşit Ben onları tip olarak incelemeye aldı. Bir adet "Çok düşünür,az konuşurum" diyen, bir adet Feriha'nın ölümünden sonra suskunlaşan Emir'inden, bir adet Antalyalı, iki adet de Dogulu vardı. Onlar da şivelerinden utanıp konuşmuyorlardı.

Diğer kızlarsa kendi hallerindeydi. Öyle çok kendimi gösteriyim diyen insanlar değildi ve konuştuklarında eğlenceliydiler de...  Bir Çeşit Ben hocaya baktı. "Allah korusun birgün ben de TRT muhabiri gibi konuşursam nolacak yaa" diye düşünmekten kendini alamadı.
Yine de farklı bir ortam bulmanın heycanı ve sorumluluğuyla biraz rahatlamıştı. Ama bu arada Geveze'yi ihmal etmekten korkuyordu.

Onun dışında Küçük Adam yine ara ara ortaya çıkar olmuştu. Mesaj attığı gün, malum sosyal paylaşım sitesinin duvarında "Benim küçük sevgilim sen bana neler yaptın kırdın defalarca" diye şarkı paylaşmış ancak Bir Çeşit Ben her zamanki gibi görmezden gelmeyi tercih etmişti. Varsa yoksa Geveze'ydi. Hem belki aynı günde paylaşması tesadüftü..Bilemedi,sormadı, sorgulamadı.

14 Aralık 2012 Cuma

Bazen "Bugün Bitmeyecek mi yaaa" Dersin

Küçükken izlediği çizgifilmlerdeki kötü karakterler için "Ama ona da yazık yaa" diye sızlanabilen Bir Çeşit Ben insanıylayız.

Bir Çeşit Ben o sabah, geceden kalma can sıkıntılarının döküntülerini temizlemekle başladı işe. O sabah mutluydu, mutlu olacaktı. Zaten insanları özlüyordu. Aynı sınıfı paylaştığın insanları özleyebilir misin?

Herşey güzeldi, mutluydu falan. Kafasında deli planlar vardı. 2 aydır olaylar yakasını bırakmamıştı, gelenler gidenler, yolculuklar, sınavlar derken Bir Çeşit Ben neye uğradığını şaşırmıştı. Gecenin bir vakti eve gitmeye karar verdi. 
Ev yani; 
güzel Antakya'nın 
güzel mahallesinin, 
güzel apartmanının, 
güzel dairesi... O sıcak aile halleri... 

Sabah kalktığında okula gidecek, Geveze'sini bir köşeye çekip "Bak çocukum, ben çok sıkıldım, çok bunaldım yeter eve tıkılıp kaldım..Okul okul nereye kadar biraz tembellik lazım" diye saçmalayıp Antakya'ya gitme planından bahsedecekti. Tabi ki Geveze de "Haklısın hayatım, hepimiz çok bunaldık. Madem istiyorsun git biraz dinlen" ya da tercihen "Olur mu hayatım.. Hepimiz çok bunaldık ama ben biraz oyalanmanı sağlarım bak bu ara şöyle şöyle planlar yaparız, gezeriz, tozarız..." diye onu teselli edecekti. 

Ancak sabah..Hiçbir şey beklediği gibi gelişmedi...

Sabah sınıfta uzun zamandır dikkat etmediği insanlarla değişik sohbetlere girdi Bir Çeşit Ben.. Oldukça güldü eğlendi. Sonra bir ara Geveze geldi. Ancak garip gerginlikleriyle Bir Çeşit Ben planından bahsedemedi. O da erteledi Geveze'ye söyleme işini.

Öğlene doğru annesi Hocaanım'ı aradı. Hocaanım, hocaanımlara özgü güzel mantığıyla "18 saati çekmeye değer mi bence Aydın'a gitmelisin. Orada da dinlenebilirsin" dedi. Bu red cevabıyla kendinden geçen Bir Çeşit Ben'in kafasında devreler yandı, frekanslar karıştı ve Ozan denen garip adamdan "Yansın dünya çok umrumdaa" şarkısı çalmaya başladı. Bir Çeşit Ben'in yüzü düşüverdi. Yine de "dik durmalıyım, orda da dinlenirim şurda kaç gün kaldı" diye kendini teselli etmeye çalıştı. O sırada her zamanki gibi kendisine sataşan Geveze'sine ters bir şey söylediğini ise hayal meyal farketti. "Ya öyle demek istemedim" dediğinde ise Geveze'yi şok olmuş halde gördü.

Tüm sınıf öğle arasına girdiğinde olaylar daha garip bir hal almıştı. Bir Çeşit Ben ve içinde bulunduğu bir grup insan ders için tiyatromsu, dramamsı bir şeyler yapacaklardı. Üzerinde pek durmamışlardı. Grupta kendini lider ilan eden bazı insanlar ise kendilerince bir senaryo yazmış, kendilerine roller ve replikler ayarlamıştı. Diğer yandan diğer insanlara rolleri paylaştırma gereği bile duymayıp yarım yamalak haber vermişlerdi. Bir Çeşit Ben bir çeşit öfke krizinde buldu kendini. "Taşeron şirket misiniz oğlum siz?" diye bağırmak istiyordu. Hadi rol verdiniz niye replik yok, hadi replik yok niye rol var... Sesini çıkarmadı. Betelesiyle öğle arası yemek yerken rol ve diğer şeyleri ayarlamaya çalıştı. Betelesi "Bugün pek bir neşelisin hayırdır? İnsanlara sataşıyorsun, gülüyorsun" dediğinde "Ne diyon hacı yaa" diye çıkışmak istedi. Gerçekten o kadar bunalmışken iyi mi görünüyordu?

Kendini lider sayanlar yüzünden rezil olmak istemeyen Bir Çeşit Ben, bir çeşit doğaçlama ile rolünün altından kalkmaya çalıştı. Zaten o liderler de senaryolarını adam akıllı yazamamışlardı. Sonrasında Varyemez'le bir kafede takılmaya başladılar. Yılbaşı için planlar yaptılar. Sonrasında ise kursa katılmak için Halkevine gittiler.

Ancak Bir Çeşit Ben'in kafası Geveze'de kalmıştı ve bu yüzden ekşimiş yemek gibi huysuzlaşmıştı. Akşam bir anda ona gitti. Gönlünü aldı.Geveze de Bir Çeşit Ben'in bunu yapacağını 6.his, 3.göz, kalp gözü, sır kapısı gibi hissi şeylerle tahmin etmişti zaten. Bir Çeşit Ben o günkü sıkıntısını dile getirdi. Ancak Geveze, Bir Çeşit Ben'in kafasındaki senaryolara tamamen karşı gelerek Bir Çeşit Ben'i mutlu edemediğini düşündü. Bir Çeşit Ben böyle bir şey beklemiyordu. Bir şekilde aralarındaki sorunu çözdüler. Aralarında oluşan tartışmaları sinir boşalmaları olarak gören Bir Çeşit Ben, kendini "Bu tartışmalar olmazsa tamamen çözülürüz" şeklinde sakinleştiriyordu. Yine de kendisi gibi Geveze'nin de bunaldığını hesaba katarak Geveze'ye fazla yüklenmemeye karar verdi. 

Gecenin sonunda uuupuzun geçen 2 günün bittiğine mi sevinse, eve gidemediğine mi üzülse bilemedi. Ama rahat bir uyku çekmeye karar verdi. 

11 Aralık 2012 Salı

Çekiliş

Cosmokedi güzel mi güzel bir çekiliş düzenlemiş biz de şansımızı deneyelim :)  buradan


9 Aralık 2012 Pazar

Sürekli Anahtarını Unut..Cinnet Geçirmeyen Sevgili Senindir

Bir yandan 1 Ocak için vitrinleri pırıl pırıl yapan öte yandan da 21Aralık'ta ilahi güç tarafından imha edilmeyi bekleyen insanlığın çelişkisini şaşkınlıkla izleyen Bir Çeşit Ben insanıylayız..

Bir Çeşit Ben o haftayı Antakya'dan gelen arkadaşı Azrail ve sevgilisi ile geçirmişti. Azrail'i çocukluğundan beri tanırdı. Lakabı Azrail olsa da kalbi süt gibi beyazdı. Bir Çeşit Ben'in tüm kaprislerini, susmayan çenesini hep Azrail çekmişti.
Azrail'in bir de 4 yıllık kaçak-göçek bir sevgilisi vardı. Gezici diyelim. Gezici coğrafya bölümü okuyordu ve doğuştan bir coğrafyacıydı. Hiç yerinde durmaz,her an bir yerlere gitmeyi ve bir şeyler yapmayı düşünürdü. İkisi de ailelerinin baskısı yüzünden bir türlü görüşemiyorlardı. Telefon-internet- yarım saatlik görüşmelerle 4 yılı devirmişlerdi.

4 yıl Bir Çeşit Ben'in gözüne ömür gibi görünmüştü. İlişkilerinin sırrını ise hiç üşenmeden anlatıverdiler: "Yanlış mı yapıyorum diye düşünme. Sınavda yanlış çıkarsa diyip sildiğin seçeneğin doğru çıkması gibi bir şey bu. Çok düşünürsen çok yanlış bulursun yaşamaya bak." Hiçbir ilişkisinde daha bir yılı bile kesintisiz şekilde dolduramayan Bir Çeşit Ben imrenmekten bir hal olmuştu.

Azrail ve Gezici bir hafta boyunca İzmir'in altını üstüne getirdiler. Gezmedik bir adım yer bırakmadılar. Bir Çeşit Ben Azrail'le alışverişe çıktığında dünyanın en zor işiyle karşı karşıya kaldığını anlamıştı. Azrail hiç bir şey beğenmiyordu. Daha da kötüsü her giysiye Gezici'nin beğenip beğenmeyeceği, kıskanabileceği gözüyle bakıyordu. Ali Ağaoğlu'nun çarşıdaki versiyonu gibiydi: "Bu değil, bu hiç değil beni anlamıyorsun Gezici mutlu olsun istiyorum"

Azrail ve Gezici'nin gittiği gün ise Bir Çeşit Ben tüm şikayetlerinden pişman oldu, boynunu büktü, soluverdi. Onlara çok alışmıştı. Azrail ve Gezicinin gittiği an olaylar yakasını bırakmadı.

Azrail ve Gezici'yi bırakır bırakmaz Geveze'si aradı. Alışveriş yapmak istiyordu. Bir Çeşit Ben de zaten o moralle eve gitmek istemiyordu, bu da bir bahane olmuştu gitmemek için. Geveze tüm kredi kartı borçlarını, parasızlığını göz ardı edip bot almak istiyordu. Bot dediğin iyi olmalıydı, sağlam olmalıydı. Gittiler ve botu aldılar. Kredi kartları artık dile gelse "Bırak beni canii yok sana para" diye bağıracak dereceye gelmişti. Kredi kartlarının kimisi ortadan ikiye kırılmak üzere olan emektardı, kimisi de "Saç saç saç deli gibi deli gibi" diye şarkılar söyletecek kadar dinç.

Botu aldıktan sonra Bir Çeşit Ben eve gitmek istediğine karar verdi. Bir hafta durmadan gezmenin karşılığı güzel bir dinlenme olmalıydı. Olmadıııı.

Tam eve gidiyim derken bir durdu, gözleri büyüdü ve kafasına inen gerçekle yıkılıverdi: "Anahtarını unutmuştu." Bu ilk değildi, çocukluğundan beri kapıda kalırdı, çözümler arardı ve kendine bildiği tüm küfürleri sayardı. Geveze sakin karşıladı kendi evine çağırdı. Hem ev arkadaşı GezginÇocuk'un misafirleri gelecekti aralarında Bir Çeşit Ben'in Evdaşı da olacaktı ondan anahtar alırdı. Bir Çeşit Ben bu mantıklı cümlelere hakettikleri sessizliği gösterdi.

Akşam Geveze'lerin evi bir çeşit düğün evi, bir çeşit merasim yeriydi. Her odadan Bir Çeşit Ben'in daha önce görmediği bir yüz çıkıyordu. Bunlar GezginÇocuk'un diksiyon kursundan arkadaşlarıydı ama birbirleriyle o kadar samimiydiler ki gören yıllardır beraberdir sanırdı. Bu samimiyet Bir Çeşit Ben'e biraz yapaylık kokusu verdi ama Bir Çeşit Ben bir şey söylemedi. Herkesle tek tek tanıştı, konuştu. Türk kültürünü sürdürmek istercesine, ev sahipleri yemek yaparken misafirleri yalnız bırakmadı.

Yemek hazır olunca Geveze'yle kalabalıktan bunaldılar ve ortamdan kaçmayı tercih ettiler. Hava ayazdı. Bir Çeşit Ben de her zamanki gibi ağırlık taşımaktan korkar gibi ince giyinmişti. Bu yüzden yine dondu. Geveze ise centilmenlik kurallarına uyup Bir Çeşit Ben'e kabanını verdi. Bir Çeşit Ben bu hareketle çok mahcup olup rahatsız hissetse de her seferinde hoşuna gittiğini de inkar edemiyordu.

Bir Çeşit Ben'in yürümek istememesi yüzünden ikinci otobüse bindiler. Bir Çeşit Ben üzerindeki kabana rağmen donuyordu. Kafasında sıcak kahveler, kaloferin güzel ışıltısı dönüyordu. Tüm yorgunluklarıyla eve varmak üzereydiler ki....
Bir Çeşit Ben duruverdi. Bu kadarı görülmemiş, duyulmamıştı. Bir Çeşit Ben'in yüzünde kocaman bir şaşkınlık oluştu.

BirÇeşitBen'in durmasından anlayan Geveze "Anahtarı mı unuttun?" dedi. Sesinde "Al işte, aferin, bravo, Allah belanı versin, sen nasıl insansın" ın karışımından oluşan bir isyan vardı. Ve sonuna kadar haklıydı.
Bir Çeşit Ben o an Geveze'nin cinnet geçirip kendisini boğduğunu görür gibi oldu. Bir gün içinde ikinci kez anahtar nasıl unutulabilirdi? Geveze bir çözüm bulmak için Bir Çeşit Ben'in Evdaşlarını ararken Bir Çeşit Ben de yavaşça kabanı çıkarmaya başladı. Babasından dayak yemeye  hazırlanan bir çocuk oluverdi.

Bir Çeşit Ben'in beklediğinin aksine Geveze sakinliğini korudu. Tek bir laf etmedi. Bir kafeye gidip ısındılar. Sonra da onca yolu geri dönüp anahtarı aldılar. Bir Çeşit Ben, o akşam unutkanlığın rekorunu kırdığını farketti. Unutkanlık olayında bu kadarı yapılamazdı. Geveze'ye karşı mahcup olduğuna,hatta yerin dibine girdiğine mi yoksa bu kadar unutkan olduğuna mı üzülse bilemedi.

4 Aralık 2012 Salı

Red Bull SoundClash Kanatlandırmaya Geliyor


2006’dan bu yana dünyanın çeşitli ülkelerinde, o ülkenin ünlü gruplarını çarpıştıran Red Bull SoundClash, Türkiye ayağını 14 Aralık 2012’de Küçükçiftlik Park’ta gerçekleştiriyor. Bir tarafta Ska’nın ustası Athena, bir tarafta Alternatif Rock müziğin devi MaNga, sizi müthiş bir müzik şölenine davet ediyor.

SoundClash’te 2 grup için 2 sahne kuruluyor, 4 raunt sürecek olan çarpışmanın sonunda sadece en iyi olan kazanıyor. İlk raunt “Cover Raundu”. Gruplar önceden birlikte karar verdikleri ünlü bir şarkıyı kendi tarzlarında yorumluyor. İkinci raunt olan “Devralma Raundu”nda bir grubun çalmaya başladığı şarkıya diğer grup devam ediyor. Üçüncü raund ise “SoundClash”. Gruplar kendi şarkılarını 3 farklı türde söyleyerek kendilerini gösteriyorlar. Her tarza hakim olmak önemli! Ve son müzikal raunt, “Joker Raundu”. Gruplar o ana kadar gizli tuttukları konuk sanatçılarını sahneye çağırarak son numaralarını yapıyorlar.

Heyecanı doruklarda yaşayacağınız soluksuz bir müzik çarpışması sizi bekliyor.

Konuşmaya dahil olmak için: #rbsoundclash’i takip edebilirsiniz.

http://www.biletix.com/etkinlik/NRDB1/ISTANBUL/tr
http://www.redbull.com.tr

Bir bumads advertorial içeriğidir.

2 Aralık 2012 Pazar

Bir Mola Alabilir miyiz?

                   Şarkısı da bu olsun tam olsun...

Odunluğu bırakıp ailesini özlediğini itiraf eden Bir Çeşit Ben insanıylayız...

Bir Çeşit Ben ağır sınav dönemine bir önceki seneden kaldığı İstatistik sınavına tekrar girerek son verdi. PDR sınıfında o dersten kalanlar için sınav "gelecek sene tekrar görüşürüz" naraları ve kahkahalarıyla doluydu. Bir Çeşit Ben bir sınavdan sonra hiç o kadar kahkaha attığını hatırlamıyordu.

Sınavlar biter bitmez Bir Çeşit Ben'in arkadaşı Azrail ve onun sevgilisi geldi. Ve Bir Çeşit Ben ikinci yumruğu yemiş gibi yere yılığıverdi. Nefes bile alamamıştı.. Herkes "Sınavlar bitti ohh" derken o ders çalışmıştı ve herkes uyurken o bir gram dinlemeyi piyango ikramiyesi gibi görmeye başlamıştı.

Geldikleri gün saydıkları "Gokart... Alışveriş.. Karşıyaka..Balçova" isimlerini Bir Çeşit Ben hayal meyal duydu. İlk gün valizleri taşımak ve "Ne uzun yolmuş bu çekilmez valla" sızlanmaları Bir Çeşit Ben için ölüm oldu.

Bir Çeşit Ben 'in en çok korktuğu şey ise İzmir'deki arkadaşlarının Antakya'dan gelen bu arkadaşlarıyla anlaşamamasıydı. Arkadaş kavramına hayatında ağır bir önem veren Bir Çeşit Ben bu sorunun anında çözüldüğünü görünce pek bir sevindi. Diğer bir yandan Bir Çeşit Ben ilkokul ikinci sınıfından beri arkadaşı olan Azrail'i yanında görünce ailesini çok özlediğini farketti.

Azrail ve sevgilisi için ise İzmir tatili bambaşkaydı. Aile baskıları yüzünden bir türlü görüşemeyen çift İzmir'e gelince zincirlerini kırmış gibi mutlu olmuşlardı. Bir Çeşit Ben onları görünce aslında ne kadar şanslı olduğunu farketti. İstediğinde görebiliyordu sevdiğini. Evdaşları, Azrail'i ve Azraili'in sevgilisiyle canlı müzik keyfine doyan Bir Çeşit Ben bu çiftin sarılıp koklaşırken insanlardan koptuğunu görünce bir yandan sevindi bir yandan da neden vıcık vıcık çiftlerden olmak istemediğini bir kez daha anladı. Bir dee.. Geveze'sini ne kadar özlediğini... O üç gün Bir Çeşit Ben için gündüz ağır bir deyim olarak "Dabanı yanık it gibi gezmek" (Bkz: ekşi sözlük) geceleri ise Geveze'yi kamera karşısında dinlemekle geçiyordu.

Bir Çeşit Ben o hafta uykusuzluk ve yorgunlukla öleceğini hissediyordu. Tek istediği bir yorgan, bir yastık ve tüm gün yataktan çıkmamaktı. Ancak bunun için daha önünde günleer günler vardı.

26 Kasım 2012 Pazartesi

Kıranlar Dökenler İçine Atanlar Var

Trafikte son hız giden dolmuşlarla bir çeşit adrenalin yaşayan ve lunapark eksikliğini onlarla dolduran Bir Çeşit Ben insanıylayız..

Bir Çeşit Ben o iki haftayı sınavların etkisinde geçiriyordu. Hayatı hızlıca ve farkında olmadan geçiyor gibiydi. "Sınavdan önce" ve "sınavdan sonra" diye iki ayrı fotoğrafını çeken biri olsa kesinlikle 77 fark bulabilirdi. 
PDR sınıfı o iki hafta kamyon çarpmışa dönmüş bir çeşit çökmüşler sınıfıydı.


O ara Bir Çeşit Ben ise sınavların verdiği yetkiye dayanarak son derece huysuzdu. Alınıyor, kırılıyor, bağırıp çağırıyordu. En kötüsü ise ağır laflarıydı. Bir Çeşit Ben öfkelendiğinde gözü dönenlerdendi ama garip bir şekilde konuşurken en can alıcı noktadan da vururdu. Sonrasında ise "Sarhoştum hatırlamıyorum" durumunda kendini özür dilerken bulurdu. Öfkelenip ne dediğini bilmeyen insan değildi zararlı insan.. Öfkelendiğinde mantıklı şekilde can yakandı. O insanın "inan sinirden söyledim"leri telafi için yetersiz kalırdı. Gönül almak extra çaba, extra yerin dibine girmek demekti. 

O gün aynı durumu Gezgin Çocuk'ta yaşamıştı. Bir Çeşit Ben bir şekilde Gezgin Çocuk'u kendine benzetirdi. Sürekli inatlaşırlar, ukela (evet evet ukela.. kabul et kulağa daha hoş geliyor) bir şekilde bilgilerini yarıştırır, gezmeye bayılır, çok güler, canları sıkıldığında içlerine kapanırlardı. Ancak o gün bir şekilde ikisi de kendilerince hassas zamanlar geçirdiklerinden kırıp geçirmişlerdi. Herşey Bir Çeşit Ben'in garip alınganlığıyla başlamış sonrasında alınganlık öfkeye dönmüş...öfke anında bir sürü şey söylemiş ve bir şekilde Gezgin'in canını acıtmayı başarmıştı.

Süt dökmüş kedi gibi köşesine siniveren Bir Çeşit Ben'in hayatta en beceremediği şeyse gönül almaktı. Ancak Gezgin çocuk başkaydı. En kırılmayacak insanlardandı. Dayanamadı özür dilemeye gitti. Gezgin "özür sevmiyordu, sadece mutsuz bir dönemdeydi ve Bir Çeşit Ben en can alıcı noktadan vurmuştu." 
Bir Çeşit Ben bir şey demedi. Kafasından bir sürü şey geçti ama sustu. Zamanla düzeleceğini umut etti. 

Onun dışında Bir Çeşit Ben aşırı derecede sıkılıyordu. Varyemez'le Betelesi'yle ve Evdaşlarıyla bir türlü konuşamıyordu. Herkeste bir sınav telaşı vardı. 

Ama daha da can sıkıcı olan Varyemez Pembe Kafa'nın dertlere kalmış halleriydi. Varyemez bilindik anlamda içine kapanmıştı. Bir Çeşit Ben'e hiç bir şey anlatmıyor, onla görüşmüyordu. Mesajlaşmaları oscarlık oyuncu niteliğinde geyiklerle sürse de günlük hayatta yüzündeki ifade için en doğru arka fon müziği "Dertler Derya Olmuş Ben de Bir Sandaaaal"olurdu... 

Bir Çeşit Ben'in en zor günlerinde yanında olan insanın, kendisine hiç yardım edilmesine izin vermemesinden dolayı çok canı sıkılıyordu. Varyemez'in derdini biliyordu. Tek sorun derdini azaltmak için yanında olmasına izin vermemesiydi. 

Bir Çeşit Ben napacağını bilemedi. Sadece not çıkarma bahanesiyle masasına oturduğunda bunları düşündü durdu...

22 Kasım 2012 Perşembe

Büyüdük Büyüdük Sınıfla Büyüdük

Acıktığında sıradan çinko karbon pil gibi bitiveren Bir Çeşit Ben insanıylayız.

Sınav dönemine hızlı bir giriş yapan ve kamyon çarpmışa dönen Bir Çeşit Ben için günler hızlı, rutin ve ders yoğunluklu geçiyordu. Kafasında sadece bir sonraki günün sınavını nasıl atlatacağı vardı. Ancak bu sınav yoğunluğunda insanlar yine bir konuya dikkatini çekmişlerdi: Herkes değişiyordu!

Okulun ilk yılı "Acaba hangi kıza yazsam?" ya da "Kızııım ben ona aşığım, o başkasına" kafasındaki PDR sınıfı 3. yılına girmişti. Giyimler, kuşamlar, konuşmalar, tripleşmeler, gruplaşmalar... Ama en önemlisi de yüzler değişmişti. İnsanlar büyüyorlardı.

O gün Bir Çeşit Ben okula Üçgenle gitti. Üçgen 2 sene boyunca iri yarı, göbekli gezen ancak ikinci senenin sonunda bir anda vücut yapan bir çocuktu. Ondaki değişim herkesin dilindeydi. Çocuk evrimin kesin kanıtıydı. Bir Çeşit Ben daha önce onunla hiç konuşmamıştı. O günse okula giderken karşılaşıp kendilerini uzun bir sohbetin içinde buldular. Üçgen aslında insanların düşündüğü gibi hırs yapıp da vücut yapmadığını açıkladı Bir Çeşit Ben'e. Spor yapmayı seviyordu ve evde kendi kendine yapmıştı o vücudu. Öyle spor salonlarında günlerini harcamamıştı. Bir Çeşit Ben o an kendini magazin muhabiri gibi hissetti.
"Evde vücut yapmıııııış.." ardından bir "aaa" sesi...

Bir de Üçgen'in arkadaşı Dağınık vardı. Dağınık ilk sene bir çeşit ayyaştı. Okula geldiği görülmezdi, geldiğindeyse saç baş dağınık bir halde dersin ortasına paldır küldür dalar herkesin suratında bir sırıtmaya neden olurdu. Ders aralarını iple çeker, sigarasını sömürürdü. Bu sene en büyük değişimlerden biri de Dağınıkta olmuştu. Dağınık ikinci senenin son dönemlerinden itibaren derslere düzenli girmeye, kıyafetlerine çeki düzen vermeye başlamıştı. O gün Bir Çeşit Ben, Üçgen'le bu konuda da konuştu. Dağınık'ı ciddi anlamda toparlayan Üçgen'di ve bu Bir Çeşit Ben'e göre harika bir fedakarlıktı.

Onun dışında sınıftaki insanlar artık ilişkilerine daha ciddi bakmaya başlamışlardı. Kızlardan kız beğenemeyen, önüne gelen yazma tarzında takılan Oynak bile artık adam akıllı bir ilişki istiyordu. Aşk acılarından yorulmuş, hayatının bir raya oturmasını istemeye başlamıştı. Arkadaşlık ilişkilerinin bile daha sağlam olmasını istiyordu. Onunki de büyük değişimler içindeydi.

Bir Çeşit Ben için değişim beklediği asıl önemli kısım ise sevgilisi Geveze'deydi. Geveze de Dağınık gibi içki-sigara olaylarından uzak durarak Bir Çeşit Ben için değişmeye söz vermişti. Bir Çeşit Ben, Geveze'nin toparlanması konusunda fedakarlık yapabileceğinden emindi. Ama nasıl davranması ve ne kadar müdahale etmesi konusunda emin değildi. Geçmişte de bu konular Geveze ve Bir Çeşit Ben için büyük sorunlar yaratmıştı. Geveze, Bir Çeşit Ben' e "Herşeyime karışıyorsun, sigarama karışıyorsun, bunu yapıyorsun şunu yapıyorsun" diye açmıştı ağzını yummuştu gözünü. Bir Çeşit Ben bu kez böyle şeylerin yaşanmaması için elinden geleni yapmaya kararlıydı.

Bir Çeşit Ben sınıftaki değişimlere bakınca kendisinin değişip değişmediğini merak etmişti. Gerçi artık daha güçlü hissediyordu. Ama yine de bilemedi... 

16 Kasım 2012 Cuma

Sınavlara Hormon Tepkisi

Sınav zamanı yaklaştıkça "Yusuf / Yusuf Kardeşlerle" dolaşan Bir Çeşit Ben insanındayız...

Çoğu üniversite öğrencisi gibi Bir Çeşit Ben'in de kabusu olan sınav zamanları kapıları zorlamaya başlamıştı. Hayatının hiç bir döneminde dersleri çok fazla önemsememiş olan Bir Çeşit Ben için bu zamanlar daha zor geçiyordu. Çünkü Bir Çeşit Ben tatilde oy bekleyen milletvekili gibi;
"Sevgili ailem, çok değerli arkadaşlarım sizlere tavan yapmış notlarla geleceğiiim. Benle gurur duyacaksınız!" vaatlerinde bulunurken...

Sınav zamanlarında bu vaatler kayboluyor ve bir çeşit müneccim ortaya çıkıyordu.
"Not toplamalıyım. Hissediyorum bu dersten kalıcam hissediyorummm!"

Sınavların yaklaşmasının yanı sıra Bir Çeşit Ben için sorumluluklar ve kısa süreli yolculuklar da sona ermiyordu. O haftasonu için de Bir Çeşit Ben'e Aydın yolları görünmüştü. Akraba ısrarına katlanamadığı için aniden gitmeye karar verdiği Aydın daha gitmeden onun için eziyet olmuştu. Arkadaşları, ailesi, çevre alemde kim varsa hepsi bu yolculuğa tepki göstermişti. Bir Çeşit Ben napacağını bilemedi ama yine de gitti. Aydındaki akrabalarının Maviş bebeği dışında her şey çalışmaya uygun şarttaydı nasılsa.


Bir Çeşit Ben için sınavlar fizyolojik olarak da etki yaratıyordu. O günlerde Bir Çeşit Ben üzerinde aşırı bir sinir, aşırı bir alınganlık ve ani öfkelenmeler baş göstermişti. Durmadan yediği çikolatalar da cabasıydı. Bir Çeşit Ben ki bir çeşit reglimsi kız, bir çeşit hamile, bir çeşit menopozumsu kadın olmuştu.  Hormonları sanki horon çekiyordu. O gün çok sevdiği Betelesine bile alınıvermişti. Halbuki Betele "Üniversiteden sonra da mutlak görüşülecek" kategorisine koyduğu nadir insanlardandı. Sonrasında dayanamamış Betelenin eşyalarını verme bahanesiyle barış çubuğunu yakıvermişti.


Sınavlar yaklaşıyordu ve Bir Çeşit Ben o girmediği derslerde görmediği dersler için ecel terleri döküyordu.
Almaktan korktuğu kararlar ve başka ne varsa herşeyi sınavlardan sonraya bıraktı. Utanmasa bir de vasiyet yazacaktı. Gelecek günleri sabırsızlıkla beklemeye başladı. 

12 Kasım 2012 Pazartesi

Ne Attınız Nan Bu Kasımın İçine

Gezelim görelim olayını abartıp seyahat firmalarından aile sıcaklığı duymaya başlayan Bir Çeşit Ben insanıylayız.

Bir Çeşit Ben için günler düşündüğünden daha hızlı geçiyordu. Bir Çeşit Ben artık düşünce insanı olmaktan kilometrelerce uzaktı. O artık akışına yaşıyordu. Günler hızlı, yoğun ve hayal edemeyeceği kadar güzeldi...

Bir Çeşit Ben ve ikinci baharı Geveze o haftasonu ayrı ayrı tatiller yaptılar. Geveze, 10 Kasım Atatürk'ü Anma Törenleri için piyangodan çıkmışçasına bulduğu Ankara gezisine katıldı. Bir Çeşit Ben, Geveze adına çok sevindi. Çünkü o havayı solumanın, Atatürk'ü orada anmanın bambaşka bir şey olduğunu tahmin edebiliyordu.

Bir Çeşit Ben ise taa ortaokuldan arkadaşı Esmer Güzeli'nin yanına Muğla'ya gitti. Fakat şans yüzüne önce gülüp sonradan maskesini çıkarmıştı. Grip virüsleri o güzel tatilde yanından bir saniye olsun ayrılmadı. Yine de Bir Çeşit Ben olabildiğince Muğla'nın tadını çıkarmaya çalıştı. Önce Esmer Güzeli'nin arkadaşlarıyla tanıştı. Gıcık Sülo, Gizli Karizma Ali, Kurbatımsı Zeliha, Asabi Ali Rıza... Hepsi Bir Çeşit Ben'le özel olarak ilgilendiler. Sülo'nun gıcıklıkları bile bir süre sonra Bir Çeşit Ben'i çok eğlendirmeye başladı. Bir Çeşit Ben çabucak kaynaştığı ortama bayıldı.

Sonraki gün Esmer Güzeli, Bir Çeşit Ben'i Akyaka'ya götürdü. Akyaka, Bodrum'un gürültüsüz versiyonu gibiydi. Tek katlı, beyaz evler, dağ boyu uzanan orman Bir Çeşit Ben'i büyüledi. Akyaka'nın ortasındaki Azmak Nehri ise başka bir güzeldi. Bir Çeşit Ben fotoğraf mı çekse etrafı mı izlese karar veremedi.  Ama bir şekilde tilki misali buralara tekrar geleceğini hissedebiliyordu.

Bir Çeşit Ben döndüğü gün soluğu Geveze'nin yanında aldı. Onu çok özlemişti. Tüm gün yemekler yaptılar, mutfağı temizlediler, ev arkadaşı Gezgin Çocuğu unutmayıp onunla şakalaştılar, alışveriş yaptılar.. Hatta günün sonunda Bir Çeşit Ben ilk defa Geveze'nin önceki yıl yurt arkadaşı olan Konyalı ile tanıştı. Kısa bir tanışma olsa da Bir Çeşit Ben, o akşam Geveze'nin hayatında ciddi bir yerlere oturduğunu kesin olarak anladı. Geveze adeta Bir Çeşit Ben'in üzerine titriyordu ve bu Bir Çeşit Ben'i çok mutlu ediyordu. Bunları hayal bile edemezdi ama yaşıyordu. Bir Çeşit Ben içten içe kerametin Kasım'da mı olduğunu soruyordu. Sanki biri bu ayın içine özel bir şeyler katmıştı. Arkadaşlarının, sevgilisinin, olayların bu kadar güzel gitmesinin başka nedeni olamazdı. Bir Çeşit Ben o akşam nazar değmemesi için nazar boncuğumsu bir şeyler almaya karar verdi. Günler hep böyle geçebilir miydi?

8 Kasım 2012 Perşembe

İkinci Şans Var mıdır Yok mudur Yenilir İçilir mi?

Kaçak UEFA maçının yabancı dilde olduğunu öğrenip "Altyazı yok mu peki?" diye sorabilen çeşit insan Bir Çeşit Ben'leyiz..

Bir Çeşit Ben için bayramdan sonra gelişmeler beklenmedik yönde ilerlemeye devam etti. En son eski sevgilisi Geveze, Bir Çeşit Ben'e bir süpriz yapmış, geçmişte Bir Çeşit Ben'in canını acıttığı için özür dilemişti. Ancak ileriye dair bir şey konuşmamışlar, "Arkadaşım ol yeter, böylesi daha güzel" modlarında takılmışlardı. 

Her zaman olduğu gibi evdeki plan çarşıya uymamış, kader ağlarını örmüştü. Bir Çeşit Ben o akşam   Evdaş, Varyemez, Varyemez'in XL sevgilisi, Çinçin, Gezgin Çocuk, Dağ Adamı Kılıklı ve Geveze bir kafede toplanmışlardı.Herkesin ayrı bir derdi vardı. Varyemez o aralar kendisine büyük gelen sevgilisinden kopmanın yollarını arıyordu. Biraz da bu durumu kolaylaştırmak adına onlar erken ayrıldılar. Gezgin Çocuk saplantı haline getirdiği ayrılığından sonra ilk kez birinden hoşlanmaya başlamıştı ve çok mutluydu. Çinçin hayatındaki boşluğu platonik bir aşk için acı çekerek kapatmaya çalışıyor ve mazoşistliğin sınırlarında dolanıyordu.

Yine de gece oldukça eğlenceli geçiyordu. Gezgin Çocuk yumruklarıyla rekor kırmaya çalışırken diğerleri de kafedeki buz hokeyiyle oynuyorlardı. O ara Bir Çeşit Ben bir çeşit hırs küpüydü. Öfkesini nerelerden çıkaracağını bilemiyordu. Kafasındaki şey; biraz da olsa birilerini yenip mutlu olmaktı. Öfkesinin esas oğlanı ise Küçük Adam'dı. O gece defalarca Bir Çeşit Ben'i aramıştı. Gelecekten bahsetme olayını zorlamış, Bir Çeşit Ben'i bazı şeyleri ciddiye dökmek için bir karar vermek zorunda bırakmaya başlamıştı. Alışverişte bile fikir almadan karar veremeyen Bir Çeşit Ben böyle bir şeye nasıl karar vereceğini bilemez olmuştu.
Sevmediği biriyle çıkmalı mıydı? 
Bu kez hakettiği değeri görecek miydi.. 
Bir şans vermeli miydi Küçük Adam'a? 
Bu şansı kendine vermiş olacaktı belki de ... 
Arka fonda Serdar Ortaç "Kafamda Deli Sorular.. Kolayca Sevemiyorum.." diye sayıklarken Bir Çeşit Ben bu kararsızlıktan dolayı oluşan öfkesiyle baş etmeye çalışıyordu.

Gecenin ileri saatlerinde Bir Çeşit Ben, arkadaşız nasılsa diyerek Evdaşıyla birlik olup Geveze ve Gezgin'in evine giderken buldu kendini. Kafasındaki sorular sivri sinek gibi dolanıyordu. Gezgin Çocuk ve Geveze'nin evine doğru gittiklerini hayal meyal farkediyordu. Arkadaş da olsalar eski sevgilisinin evine gidiyordu.. "Bu normal mi?" diye yeni bir soru eklendi o kıvrımlı beynine.

Geveze sanki Bir Çeşit Ben'in vermeye çalıştığı kararı hissetmiş gibiydi o gece.. Bir Çeşit Ben'in hiç istemediği bir şekilde karşısında geçmişi anlatıyordu. Bir Çeşit Ben yokken hissettiklerini, ayrılığı ne zor geçirdiğini... Bir Çeşit Ben önce anlamadı. Arkadaşlar böyle olmazdı. Geveze gece boyu bırakmadı Bir Çeşit Ben'i. 6 saat boyunca değiştiğini anlattı, ciddi düşündüğünü ve çok sevdiğini.... Bir Çeşit Ben napacağını şaşırmıştı. Geveze'yi çok özlemişti ama ona zerre kadar güvenmiyordu. 

Değişmiş olabilir miydi sahiden? 
Bir Çeşit Ben'in değişip güçlendiği gibi Geveze de kendine gelmiş olabilir miydi?
Mutlu olabilir miydi bu kez?
Hangisi hakkında, ne düşünmeliydi? 
Geveze'ye bir şans verirse Küçük Adam o garip ısrarına bir son verir miydi?  

En sonunda Bir Çeşit Ben özleme dayanamadı ve Geveze'ye sarılıverdi. O an birini bundan daha çok özleyemeyeceğini düşündü, rahatladığını hissetti. Herşeyin hayal gibi geldiğini faketti. Ama kafası bir anda rahatlamıştı. "Denicez tamam mı" dedi... "Bakıcam.. Gerçekten değişebiliyor musun, mutlu olabilecek miyiz..güvenebilecek miyim.." 

Geveze'nin gözleri mutluluktan animeler gibi ışıl ışıl olmuştu.. Sevgisinin büyüklüğünü anlatıyordu, şükrediyordu.. Bir Çeşit Ben o an "Bu son olsun bu son" diye şarkılar düşündü. Her şey pembe bir havaya bürünüvermişti.

Sonraki günlerde ise herşey beklediğinden hızlı gelişmeye başladı. Birlikte hayaller kurmaya başlamışlardı, gezip tozuyorlardı. Bir Çeşit Ben, geçen dönem olsa olanlar sayesinde havalara uçardı. Ancak bu kez bir türlü bu ilişkiyi oturtamıyordu kafasına. Bir anda eskisi gibi olmuşlardı, okulda beraber gezerken boy göstermişlerdi, milletten "Barşmışsınız çok sevindik" şeklinde garip tebrikler bile almıştı Bir Çeşit Ben... Sonra Geveze'yle konuşmaya karar verdi. Yavaş gitmelerine dair... Konuşmasını yaptı ve herşeyi akışına bıraktı... Nolacağını zaman gösterecekti...

3 Kasım 2012 Cumartesi

Bond Hızında Telefon!


Sony™ Xperia akıllı telefon serisinin en yeni modeli Xperia™ ion, Ekim ayında Avrupa ile aynı anda Türkiye’de satışa sunuldu. Türkiye’de 2 Kasım’da vizyona giren Skyfall filmiyle lanse edilen Xperia Bond serisi üyesi Xperia™ ion, 42 mbps’ye çıkabilen mobil internet hızıyla dikkatleri üstüne çekiyor. Türkiye’de ulaşılabilecek en yüksek mobil internet hızını sunan Xperia™ ion, akıllı telefon kullanıcıları için fark yaratan bir deneyim sunuyor.

4,6 inçlik Mobil Bravia Engine teknolojisine sahip HD (720p) ekranıyla film izleme keyfini üst seviyeye taşıyan Xperia™ ion, entegre Fizy müzik uygulaması ile sınırsız müzik deneyimi sunuyor. 12.1 MP kamerası ile profesyonel fotoğraf makinelerine taş çıkaran Xperia™ ion, Full HD (1080p) video çekim özelliğine de sahip.

Xperia™ ion bağlantı özellikleriyle de fark yaratıyor. DLNA, MHL veya HDMI bağlantısı ile televizyon, dizüstü bilgisayar ve tablet ile anında bağlantı kurup, resim ve videolarınızı büyük ekranda yüksek kalitede görüntüleyebilirsiniz.

Avrupa’nın en prestijli tasarım ödülü olan 2012 Red Dot Tasarım Ödülü’nün de sahibi olan Sony Xperia™ ion James Bond’a yakışır teknolojik özellikleri şık bir tasarımla birlikte sunuyor.

Bir bumads advertorial içeriğidir.

Şaşkın Şaşkın Şaaaaşkııın

Yağmurlu havalarda penceredeki Arap Kızı olan Bir Çeşit Ben insanıylayız..

Bir Çeşit Ben için çok gereksiz hissettiği 10 günlük tatil süresi sona ermişti. Atsan atılmaz satsan satılmaz bir tatildi, ailesini çok da özlememişti nerden çıkmıştı o tatil... Geri döndüğü gün ise şok üstüne şok yaşadı. Dost dedikleri kalkıp onun için hain tuzaklar kurmuşlardı.

Son zamanlarda bir türlü duymaktan kurtulamadığı Geveze insanıydı planların asıl yönetmeni. Şu eski sevgilisi..Bir Çeşit Ben sızım sızım sızlarken, ağlayıp dururken "Ooov ayrılık da neymiş yaa ben yenisini buluveririm" havalarına giren eski sevgilisi.. Ettiği emeklere değmediğini gösteren eski sevgilisi...

Bir gece önceden Gamsız, Bir Çeşit Ben'i arayıp otogara geleceğini söylemişti. Bir Çeşit Ben de 'Vay bee görüyon mu sen.. iyi insan işte' diye kendince sevindirik olmuştu.
Varyemez Pembe Kafa ise diğer koldan saldırmış ve Bir Çeşit Ben'e hazırlıklar yapacağını söylemiş, o da ayrı sevindirmişti.

Otobüsünün erken gelmesiyle düşündüğü gibi otogarda karşılanamayan Bir Çeşit Ben ev için planlar kurmaya başlamıştı. Şöyle güzel bir sofra kurarlardı, açarlardı müziklerini oooh mis..Kafasında "Varyemez'e ne hazırlasam, Gamsız gelecek mi acaba" soruları, elinde bir türlü taşıyamadığı valizi ile eve ilerleyen Bir Çeşit Ben'in karşısına pat diye çıkan Geveze ile Bir Çeşit Ben önce bir şok olmuş, arka fonda bir şangırtı sesi duymuş sonra da şeytanla diyaloga geçmişti:
Şeytan soldan soldan "Bas git kızım bakma bile suratına..bide buralara gelmiş" diye sinsice yaklaşmıştı.
Bir Çeşit Ben ise "Olmaz gerginlik çıkarsa kavga bile ederim ben..tutamam öfkemi..konuşim de rahatlasın hallolsun" diye yanıtlamıştı şeytanı.

Geveze "Konuşabilir miyiz" diye gayet medeni bir soru sorunca da bir şey diyememişti. 18 saatlik yolculuktan sonra Geveze yine gevezeliğini yapmış ve hiç susmamıştı. Özür dilemiş, haksızlık yaptığını söylemişti. O kızla çıkmıştı ama herkes saklamıştı. Bir Çeşit Ben'se biliyordu, hissetmişti. Geveze amacının vicdanını susturmak olmadığını söylemişti. O da üzülmüştü, pişman olmuştu. Bir Çeşit Ben uzuuun uzun dinledi. Ama kırgındı. Elinde değildi.. Yine de bir şey demedi. Barışmış oldular öylece. Arkadaş olarak.. Ama statü vermeden... Hani dışardan biri sorsa "Arkadaşım Bir Çeşit Ben" diyemezdi. "Sadece Bir Çeşit Ben..statüsü yok onun..."

Bir Çeşit Ben akşam dönerken düşündü..Falcının dediği gibi Kasım'da biri gelmişti ama falcı yanılmıştı.Baktı Geveze'ye..Heycanlanıyor muydu? Hayır..Gezgin Çocuğun sorduğu umut kırıntısı var mıydı? Kendi kendine "Hayır yok" dedi. Düşünecek hiç bir şey kalmamıştı. Akşam Evdaşları sordu ısrarla o da anlattı.. Korktuğu gibi bir şeyler hissetmemişti Geveze'ye karşı..Bir Çeşit Ben istediğini yapardı ve tüm yaz sadece unutmaya odaklanmıştı. Ondan bahsedenlere inat, tüm hissettiklerini unutmalıydı. Öyle de olmuştu.
Eve döndüğünde anılara baktı.. Günlüğünü okudu..... "Vay be" dedi.. Bitiyormuş sahi.  Herşeyi bırakıp uyumaya çalıştı.. Odaklandığında uyumayı bile başarabiliyordu.

Sonraki gün Gamsız'ın evine misafirlerdi. Gamsız o yıl yurt çocuğu olmaktan bıkıp eve çıkmıştı. Harika bir balkonu olan güzel bir evdi. Gamsız arkadaşları geleceği için evi bir güzel temizlemişti. Tabi bir de Gamsız'ın ev arkadaşları vardı: Asi Şeytan,Düşünülenden Yakışıklı Çıkan Apo, Kayıp Adam Davut, Bursalı.. Her biri kendince en iyi şekilde ağırladılar Bir Çeşit Ben ve arkadaşlarını. Ama en çok Asi Şeytan güldürdü Bir Çeşit Ben'i. Gülüp eğlenirken Asi Şeytan "Senin erkek arkadaşın gelmeyecek mi yaa" dedi. Bir Çeşit Ben sadece bakakaldı bu kadar şok artık çoktu...

"Yok şey arkadaşız ya..gelecekti ama bilmiyorum Gamsız'a soralım" diye geveledi. Hayatında ilk kez gördüğü bir insan, bunu nerden duymuş olabilirdi? İnsanlar unutturmamak üzere sözleşmişler miydi? Bu evrenin onla dalga geçme şekli miydi? Gamsız gamsızdı, anlatmazdı..Çocuk dünyadan haberi olmayacak insanlardandı ama nerden duymuş olabilirdi. Bir Çeşit Ben şaşkınlığını gizleyip düşünmeyi bıraktı ve intikam olsun diye tüm akşam çocuğa gıcıklık yapıp durdu...Nolursa olsun akşam çok güzel geçmişti...O akşam o püfüüür püfür balkonda Bir Çeşit Ben bıraksalar uyuyabilirdi bile. Çok yorgundu..

Ama yine can sıkıntısı durdurmadı ve Oynak Çocuk'la gezmeye çıktılar.. Bir güzel yağmuru yiyen Bir Çeşit Ben kendini bir çeşit hapşuruk kriziyle yatağa bırakıverdi...

27 Ekim 2012 Cumartesi

Anadolu Gadınının Dramı

Her yerin buram buram kan koktuğu Kurban Bayramı'nda rüyalarında bile et görmeye başlayan Bir Çeşit Ben insanıylayız.

Bir Çeşit Ben o hafta bayram münasebetiyle ailesiyle birlikte Kara Böcüklerin yayla evine gitti. Yayla evi yaylada bir köy eviydi tabi. O küçükbaşları kurban verme işlemi orada gerçekleşecekti. Bir Çeşit Ben de ailedeki tüm kadınlar gibi et doğrama işlemi için üşenmeden kollarını sıvadı ve bir kasap edasıyla etlere girişti.

Her yer et ve kandı. Dalak, böbrek, kalp ve diğer organ isimlerini biyoloji dersinde bile bu kadar çok duymamıştı. Dalak kömürümsü olana kadar sobada bekletilmeliydi. Kelle paça için kafayı kim yüzecekti? Keçinin gözlerini isteyen psikopat kuzenini kim durduracaktı? Tüm bu düşünceler Bir Çeşit Ben'in midesini bulandırdı.
Nolursa olsun üzerine düşeni yapmaktan geri kalmadı. Etlerin terbiyesini yaptı, bulaşıkların yıkanmasına yardım etti. O an üzerindeki lekeli eski eşofmanlarla bir çeşit anadolu kadını gibi hissetti. O ki zor şartlar altında, buz gibi suda bulaşık yıkıyordu. O ki soba için odun taşıyor, er kişilere çaylarını götürüyordu.  O ki  bir.. bir Anadolu gadınıydııı....

Akşam ailesi gidince Bir Çeşit Ben, Kara Böcük'ün ısrarıyla orda kaldı. Akşam olduğunda on dakikada bir giden elektrik yüzünden her tarafa mumlar yaktılar. Sessizliğin içinde bir tek sobanın çıtırma sesleri duyuluyordu. Ortam süper ötesi olmuştu. Kara Böcük iki tane kahve de yaptı. Her şey tamamdı. Kara Böcük yine başladı uzun uzun Kara Enişte'yi anlatmaya. Karanlıkta mutlu mutlu anlatıyordu. Bir Çeşit Ben de sözünü kesmeden dinliyordu. 
Sonra bir anda Bir Çeşit Ben'in korktuğu başına geldi. Kara Böcük bir anda durup bir şey unutmuş gibi Bir Çeşit Ben'e Geveze'yi sordu. Geveze... Bir Çeşit Ben eski erkek arkadaşıydı. Bir Çeşit Ben için ne aşktı ne aşktı... Beraberlerken bile bu kadar çok sormuyordu insanlar. Bir Çeşit Ben önce kısa cevaplarla geçiştirdi. Sonrasındaysa dayanamayıp unutmadığı hatıraları son kez anlatmaya başladı. 

Gecenin bir yarısı durduk yere arardı Geveze. Bir Çeşit Ben uyku falan düşünmezdi o zaman. Çok mutlu hissederdi. Vıcık vıcık çiftlere uyuz olsa da Geveze kolunu omzuna attığı zaman huzurlu olurdu. Kim ne diyo demezdi. Bir sabah ansızın kapısında belirmişti mesela Geveze..Hiç beklemiyordu öyle bir şeyi. O günü hiç unutmazdı. Son zamanlardı onlar için. O kadar mutlu olmuştu ki. İkisi de öyle çok iyi ilişki yürüten insanlar değillerdi ama Bir Çeşit Ben hep aralarında farklı bir şey olduğunu düşünürdü. Sıkılsalar bile bir kaç gün içinde dayanamayıp birbirlerine döneceklerini düşünürdü. Bir bağ vardı işte bitmeyecek bir bağ...
"Ama düşündüğüm gibi bir şey yokmuş. Bağ falan." diye devam etti Bir Çeşit Ben. "Bitiyormuş her şey.." dedi. 

Sonra bir anda gülümsedi "Neyse öyle işte" diyip Kara Enişte'ye getirmeye çalıştı konuyu. Ama Kara Böcük yutmadı. "Sen öncekilerden bu kadar çok bahsetmemiştin. Ciddi sevmişsin bunu" dedi. 
Bir Çeşit Ben daha fazla konuşmak istemedi. Kapadı konuyu. Kara Böcük'ün ne şimdi ne hissettiğiyle ilgili sorduğu soruları dinledi ne de başka bir şey söyledi. Güçlü, inatçı, mağrur Anadolu Gadını hüzünlenmişti. 

O anı Küçük Adam'ın attığı mesaj böldü. Küçük Adam bu ara yine Bir Çeşit Ben'in üstüne düşmeye başlamıştı. Kaybolduğu yerlerden çıkması kısa sürer olmuştu. Bu ara tek konuştuğu konu İzmir'e gelmek istemesiydi. Bir Çeşit Ben, Küçük Adam'ı yıllardır görmemişti. Ergenken aşırı platonik şekilde tutulmuş olsa da zamanla "Bir Cacık Olmaz" kategorisine attığı biriydi o. 
İzmir'e gelmesini istemiyordu Bir Çeşit Ben. Hatta bir arkadaş gibi bir de farklı tarzda konuşmasını da. Gelecekten bahsetmesini de... "İnanmıcaksın belki ama telefonu elime alır almaz sen geliyorsun aklıma. Beni tek anlayan sensin" sözleri Bir Çeşit Ben için anlamsız ve gereksizdi. 

Bir ara Bir Çeşit Ben isyana gelmişti, sert çıkmıştı Küçük Adam'a. Çok şaşıran Küçük Adam "Ne yani bir daha aşık olmayacak mısın? Bu kadar kolay mı" demişti. Saçma sözlerdi. Bir Çeşit Ben onun söylediklerine aldırış etmemeye devam etti. Varyemez Pembe Kafa da onla konuşmamasını söylemişti zaten. Küçük Adam mesaj atarken kafasından geçen "Palavra palavra palavra" şarkısına kulak verdi. 
O, tek ve hür bir Anadolu Gadını olmaya devam etmeliydi...

23 Ekim 2012 Salı

Siz İmkansız Aşklar İçin Yaratıldınız

"Bu kadar imkansızlık da fazla be kardeşim" dedirten dizi Suskunlar'ı inceliyoruz...

Suskunlar'da 3 bölümdür imkansız aşk olayı zirveye ulaşmış durumda. Dizinin başından beri Ecevit-Ahu-Bilal arasındaki aşk üçgeni açılarını genişleterek yeni imkansızlıklara doğru yelken açtı. Tabi aşkını haykıran haykırana ama sevdiğine kavuşabilen pek yok gibi.

Dizinin ikinci sezonunda Allah'ın hobi olsun diye yarattığı kulu Gurur karakterine bir de sevgili getirdiler. Zaten kötülerin tarafında da bir kız olmasa ayıp olurdu. Nisan... Gurur ben sevdiğimi kıskanırım arkadaş demedi ve Nisan'a "Ecevit'i kendine aşık et" buyurdu. 

Bu arada Ecevit bir kaç bölümdür zaten Ahu'ya olan aşkını rahaat rahat söylüyordu. Son iki bölümde de "Olmuyor Ahu'm senin gibi değil..Senin yerin başka" falan diyor. Ayy yerim ben onu yaa :D Ahu da iyi mütevazi kız.. Öyle sevinç naraları atmıyor. Gülümsüyor sadece.. "Aferin" dedim ona da içimden..

E Ecevit öyle "Sen başkasın.. Başkasın.. Ah nafile bambaşkasın" modunda takılınca Ahu da bir oturup düşünüyor. İmkansızlıklarının farkına daha bir varıp bastırdığı duyguları "Yapamıyorum numara yapamıyorum artık. Canım çok yanıyor" diyerekten itiraf ediyor. Bu kendine itiraf edişi sırasında oralarda Bilal oluyor ve günah çıkarma seansı ona denk geliyor.

Ahu ve Ecevit'in aralarındaki ne kadar başka bir bağ olsa da bu Bilal engeli yüzünden imkansızları oynamak zorundalar. Ecevit de napsın 'madem sen imkansızsın ben de beni sevene giderim' tarzında düşünüp Nisan'a gidiyor. Adam iyilik meleği tabi. Nisan da yara falan bahanesiyle Ecevit'in tüüüm merhamet duygularını alıveriyor eline. 

Bu arada Bilal de çocuk gibi o bela senin bu bela benim diyip olaylar yaratıyor. Millet de onun arkasını topluyor mecbur. Ahu da "madem Ecevit onu seveni seçti; ben de beni seveni seçim bari" diye fikir yürütmüş olsa gerek ki Bilal'in arkasını toplamaya gidiyor. 

Bilal garibim artık aşkını ilan ediyor Ahu'ya gene o fevri halleriyle. "Seviyorum seni.. Aşığım sana net mi?" diyerekten. Adam kısa ve öz işte. Öyle duygusallıklara girmiyor. Seviyorum ulen tarzında söylüyor geçiyor. Başta "Ya Bilal ben Ecevit'i seviyorum" diye utanmadan çocuğa işkence eden Ahu, Ecevit'ten vazgeçmeye karar verince gene dönüyor Bilal'e. "Valla düzelicem iyi adam olucam..Allah rızası için bize bir umut..." diye aşk dilenecek hale getirdiği çocuğa dayanamayıp "Tamam yaa bir ihtimal daha vaar" şarkısından esintiler savuruyor.
Ama Bilal'in sevinci görülmeye değer. Yazık sarılamıyor bile sevdiğine o kadar imkansızlarda Ahu onun için.

Bu arada tabi Sibel var. Takoz'un eski metresi. Bu kızcağız da Bilal'e vurulup Takoz'u bıçaklıyıveriyor sırtından. Sonra bakıyor ki Bilal kendisine ne kadar umut vermiş olursa olsun Ahu'yu unutamıyor. O da ayrı depresyonlarda bu aralar. 

Sonuç olarak bu ara; 
Sibel---> Bilal'i 
               Bilal--->Ahu'yu
                            Ahu---> Ecevit'i
                                          Ecevit---> Nisan'ı
                                                           Nisan---> Gurur'u seviyor. 
İleriki bölümlerde Gurur'la Takoz arasında bir aşk doğabileceğinden şüpheleniyoruz. Bakalım neler olacak ;)

20 Ekim 2012 Cumartesi

Ele Güne Karşı Yapayalnız Kalmak İstiyoruz

Otobüs yolculuğundan sonra bile jet lag etkisi yaşayabilen Bir Çeşit Ben insanıylayız.

Bir Çeşit Ben eve gelmeden önceki iki gününü Gamsız'la geçirmişti. Gamsız, geleceğin Behlülü, Kuzeyi, Sekizi olabilecek yakışıklılıkta bir insan evladıydı. Ama Yüce Yaradan bir yerden verip bir yerden alıyordu. Gamsız'a da bir tip vermiş; bütün tınma, umursama, vurdumduyma huylarını alıvermişti. İnsanların dertlerini dinlemeyi dinlemez "Amaaan hayat boş" tarzında konuşurdu. Bu yüzden de kimse ona kolay kolay derdini anlatmazdı. Yine de süperötesi gözlem yeteneğiyle her şeyden haberi olurdu.

O gün Bir Çeşit Ben, can sıkıntısından Gamsız'la avare avare dolanmıştı. Gidip başkalarının para işlerini görmüşler, serserilik etmişler sonra da tavla atmışlardı. Yüksek egosuyla ben kazanacağım diyen Gamsız, 5-1 yenilince "Nasıl olur yaa" diyip durmuştu. Bir Çeşit Ben o gün aslında Gamsız'ın düşündüğü gibi biri olmadığını farketmişti. Aslında tüm inanışlardan farklı olarak Gamsız oldukça eğlenceli ve hoşsohbet biriydi. Sadece kendine dönük kişiliği yüzünden bunu insanlara sezdirmiyordu.

Sonraki gün Gamsız yine Bir Çeşit Ben'lerin evindeydi. Bir Çeşit Ben'i yolcu edecekti. Otobüs saati gelmeden önce okey falan atarak zaman geçirdiler. O gün Bir Çeşit Ben, Gamsız'a karşı önyargılı düşündüğünü kabul etti.

Bir Çeşit Ben dinlenip kendine gelmek üzere eve doğru yol aldı. 18 saatlik yolculuk sonrasında ölümün kıyısından geçmiş gibi hissediyordu. Eve girer girmez kendini yatağa atıp deriiin bir uyku çekmişti. Ama kendine gelememişti. Ve Hocaanım o korkunç haberi verdi: "Akşama bir ordu misafirimiz var hahahayyy" 

Bir Çeşit Ben kafasından aşağı dökülen kaynar suyun sesini duyduğunu hissetti. Bu nasıl bir haberdi. O evde o gün tek misafir Bir Çeşit Ben olmalıydı. Hocaanım bir de kalkmış kahve yapmaktan bahsediyor, dolapta kendisine sırıtan milyon çeşit pastadan yiyemeyeceğini söylüyordu. Halbuki Bir Çeşit Ben en azından ilk günü pijamalarını çekip MFÖ şarkılarına eşlik ederken sakin sakin geçirmeyi planlamıştı. Hayat acımasız, yalnız kalmak imkansızdı..

18 Ekim 2012 Perşembe

Bin Dost Az, Bir Düşman Fazla

Açken insanlıktan çıkan, konuşmaya mecali kalmayan insan çeşidi Bir Çeşit Ben'leyiz..

Bir Çeşit Ben üniversiteye gideceği yıl, içindeki ruhani duyguları derininden hissederekten üniversite için dualar ediyordu:
"Allam şöle kalabalıkçana bi grubum olsun.. Kızlı erkekli... Durmadan gezelim"

O grup ciddi ciddi oluştu, gezdi tozdu... Sonra bi sarsıldı.. Dağılır gibi oldu..

O gün ise tüm küslükler unutulup tüm arkadaşlar yine bir masada buluştu. Bir Çeşit Ben hariç... Bir Çeşit Ben kafasındakiler yüzünden gidemedi yanlarına.. Nedenini bilmiyordu ama yalnız kalmaya ihtiyacı vardı. Kötü hissetmesini istemeyen Varyemez de Bir Çeşit Ben'deki bu havayı hissedip üstüne gitmemeye çalışıyordu.

Günün sonunda kafasını toplamaya çalışmış, kimseye bir şey belli etmeden onların yanında yer almıştı yine. Mutluydu. İnsanlar birbirleri hakkında ne düşünmüş olurlarsa olsunlar yine bir araya gelebilmişlerdi.

Akşam ise bu bir adım daha ileri gitti. Evdaşı durduk yere gelip "Bişi dicem" diye koca bir merak uyandırdı. Söylediğine göre Oynak'la barışmak istiyordu. Bunun için de Bir Çeşit Ben'in Oynak Çocuk'u çağırmasını istiyordu. Emireli çeşit ben aman siz normale dönün de diyerek denileni yaptı.

Gecenin sonunda Oynak ve Evdaş mutlu mesut geldiler. Rahatlamış görünüyorlardı. Aylardır süren küslük bir buçuk saatlik konuşmayla bitmişti. Bu kadardı yani. Bu kadar kolay ve anlamsız.. Bir Çeşit Ben onları mutlu gördüğüne çok sevinmişti. Oynak Çocuk yine rahatça evlerine giriyordu. Ama o kadar zaman kıramadıkları gururları yüzünden saçma sapan bir durum oluşturmuşlardı. İnsanları anlamak zordu... İlerde nolacağı da belli değildi...

16 Ekim 2012 Salı

Kaçma Kaçma Kaçma..Kaçmadan da Olur İşte

Gururuna yenik düşüp hayatında bir kere bile "Öğrenciyiz abi bir indirim yap" diye pazarlığa girmeyi başaramamış Bir Çeşit Ben insanıyla devam ediyoruz.

Bir Çeşit Ben o günlerde yine Güzin Ablalığa girişmişti. İnsanları dinlemeyi seviyordu. Ama insanları dinledikçe uzun süredir kendini dinlemediğini de farkediyordu.

Bir Çeşit Ben o gün eve gittiğinde Evdaşı'nın İzdivaç programı izlediğini ve iç geçirdiğini gördü. Ne olduğunu sorduğunda aldığı cevap onu şoke etti..
"Bir Çeşit Ben yaaa... Kadın 42 yaşında hiç evlenmemiş ya bende böyle olursam?" bu laf karşısında ne diceğini bilemeyen Bir Çeşit Ben olaya tamamen farklı yaklaşmış ve

"Kız yazık bu insanlara yaa.. Düşünsene bu insanlar yalnız ve bu programı yapanlar bu insanların yalnızlıkları üzerinden para kazanıyorlar..." 
Sonrasında Evdaşı ve Bir Çeşit Ben kendi fikirlerini savundular.. Evdaşına göre Bir Çeşit Ben yalnızlık nedir bilmezdi. Sanki Bir Çeşit Ben her hafta bir sevgili değiştiriyordu...Bir Çeşit Ben için o program bir çeşit işkence oldu.. Evdaşsa evde kalma korkularını dile getirdi durdu..

Onun dışında Oynak Çocuk, yalnızlık hissediyordu ve Bir Çeşit Ben'le Varyemez'e nerdeyse her konuda alınıyordu.. Bir Çeşit Ben nefret ediyordu alınganlık olayından.. Ama o günlerde onu da idare etmeleri gerekiyordu.
Varyemez ise kendisine XL gelen ilişkisinden kurtulma çabalarındaydı. Yaşı büyük ama duyguları ağır sevgilisi, Varyemez'e gelecek planlarından bahsedip, kıskançlıklarla onu boğunca Varyemez Pembe Kafa alışmaya çalıştığı ilişkisinden ümidi kesmişti. Ancak kendisine kesinlikle hiç bir zararı dokunmamış birine bir anda "Ayrılmak istiyorum.. Sorun sende değil bende" cümlelerini sıralamak o kadar da kolay değildi... Üstelik eskilerden beri bir türlü ulaşamadığı Kurbat da bu konuda etkiliydi.. Ve enişte olcak kişilik Varyemez'in duygularının Kurbat'ı görmesinden etkilendiğini düşünüyordu da...

O ara Bir Çeşit Ben lise arkadaşlarını, eski yurt arkadaşlarını görüyordu. Onları da dinliyordu. O gün liseden arkadaşı Arap, Bir Çeşit Ben'in dersine girmişti. Ve o gün Bir Çeşit Ben tesadüfen güzel giyinmişti. Tabiki magazin spikeri kafasındaki insanlar direk sorulara başlamıştı
"Bir Çeşit Ben, bu çocuk kim?"
"Hayrola sen bugün bir bakımlısın sanki? Arkadaşın da gelmiş?" 
Bir Çeşit Ben insanların bu kadar çabuk yargılamalarına çok şaşırmıştı.. Birileri hakkında senaryolar yazmak bu kadar kolay olmamalıydı.

O akşam Bir Çeşit Ben ve Varyemez Pembe Kafa, İzmir'in o güzel denizine karşı oturup uzuuun uzun konuştular.Varyemez kendisini yargılamadan dinleyen Bir Çeşit Ben'e destek olmak istiyordu. Ancak Bir Çeşit Ben hep "iyiyim" diyordu. 

Varyemez'e göre Bir Çeşit Ben kendiyle yüzleşmeliydi. Herkesi dinlemesi iyiydi ama kendisini dinlemeyi unutuyordu.. Ciddi anlamda Bir Çeşit Ben yaklaşık 5 aydır durmadan insanlarla konuşuyordu, durmadan dinliyordu, gülüyordu ve herkese "Ben iyiyim" diyordu. Fakat bir an olsun kötü düşünceleri ya da hissettikleri hakkında düşünmemişti. Herkes geçen senenin sonunda biten ilişkisi hakkında bir şeyler soruyordu ya da bir şeyler hatırlatıyordu. Gezgin Çocuk, Antakya'daki arkadaşları ve nerdeyse herkes...Hiçbir olaya merak duymayan Gamsız bile Varyemez'e Bir Çeşit Ben'i sormuştu.  Betelesi  "Ee her konuda konuştuk..Ailen, arkadaşların..Diğer konu?" diye hatırlatmada bulunmuştu..Bir Çeşit Bense bir çeşit şizofren edasıyla yaşananlar başkasının başından geçmiş gibi herkese yarım yamalak cevaplar veriyordu. Ancak bu inkarlar ve ertelemeler omuzlarında bir baskı yaratıyordu.Sanki içinden bir ses ardında durup kendisini çekiştiriyordu. O gün Varyemez Pembe Kafa;
 "Bak" dedi "Kendini dinlemekten korkma, hissettiklerinle yüzleş..İlk geldiğimizde olanlar yüzünden öfkeliydin ama şimdi öfkeli değilsin peki ne haldesin?" demişti. 

Bir Çeşit Ben bilmiyordu..Hiç düşünmemişti..Öfkeli değildi, kimseye kızmıyordu. Ne hissettiğini bilmiyordu. Bir şeyler görüyordu, dinliyordu hatta rüyalar görmüştü bu biten ilişkiyle ilgili.. Rüyalarında çok mutluydu Geveze.. Hatta kendisiyle acımadan dalga geçiyordu. Rüya tabirleri bunun tersine işaret etse de Bir Çeşit Ben onun gerçek halini kimseye sormamıştı.

O gece Bir Çeşit Ben kendini rahatlatmak için bir şeyler anlattı ama hala bir şeylerin eksik kaldığını farketti. Hissettiklerini anlamıyordu. "Ben böyle hissediyorum" demekten korkuyordu.. Yanlış hissetmekten korkuyordu.. Hislerin doğrusu yanlışı olur mu onu da bilmiyordu...Yine düşünmedi ve erteledi. Bir gün bu erteleyişlerinin patlamasından da korkuyordu.

Bir Çeşit Ben yine kaçarcasına bayram tatiline güveniyordu. Varyemez'in deli olacağını bilse de inatla "Amaan bir kaç gün sonra eve gitcez ne önemi var?" diyordu.

14 Ekim 2012 Pazar

HIMYM da Süpper Sezon


How I Met Your Mother dizisi bu ay 8.sezonuna giriş yaptı... Geçen sezon oldukça durgun geçen ve izleyenlere "Oyyyy hadi bitsin artık" dedirten dizi sezona Barney ve Robin'in evleneceği mesajını vererek etkileyici bir giriş yaptı..

Barney ve Robin ayrıldığında diziyi izleyemeyen biri olaraaak bu sezon benim için çoook çok iyi oldu. Evet doğrudur çok kaptırıyorum bu diziye :) Lily'nin söylediği gibi o ikisi arasında garip bir kimya var aslında. Ve diziyi yürüten büyük oranda bu bence...

Dizinin yeni sezonuna öyle odaklanmışım ki tatilde rüyamda Barney Stinson sevgilimdi :D Ama nasıl bir değişim, nasıl bir dönüşüm... Güya Barney benim için uslanmış da... Etrafımda pervaneymiş de gezip tozuyormuşuz da :D Böyle bir "Legen... wait for it... dary" diyişi var ki....Uyandığımda suratımda bir sırıtış olduğunu hatırlıyorum...Tabi bir de Barney'i canladıran Neil Patrick Harris'in gerçek hayattaki karısı mı kocası mı neyi oluyosa eşini düşününce gördüğüm rüyaya naleet diyorum :D
Bakalım senaristler sezona girişte verdikleri evlilik olayını sezonun sonunda gerçeğe çevirecekler mi? Dizi daha kaç sezon sürecek? Ted Mosby'nin sarı şemsiyeli karısı ortaya çıkacak mı? Ve daha bissürüü şey...

10 Ekim 2012 Çarşamba

Platonizimli Haller Bunlar

                                                                                                                            müzik de dinle :)
Bir Çeşit Ben kepçe, İzmir kazan durumları devam ederken; Bir Çeşit Ben insanının ruh halini incelemeye devam ediyoruz.

Bir Çeşit Ben o günlerde arkadaşı Oynak Çocuk'la sorunlar yaşıyordu. Oynak o ara "Emre Aydın" moduna bağlamış, melul melul dolanıyordu. Esprileri yavan, gülücükleri, şakaları ve konuşmaları sahteydi. Oynak Çocuk'un huyu buydu; mutsuz oldukça mutlu rolü yapardı. Yüzündeki ifadeyse bas bas "Mutsuzum uleen" diye bağırıyordu. 

O gün ise Bir Çeşit Ben sabrı bıraktı, isyana geldi. O sabah Bir Çeşit Ben gıcıklık için Oynak Çocuk'a takılıyordu.Laf sokuyordu, dalga geçiyordu. Normal şartlar altında (n.ş.a'da) Oynak çocuk bunlara güler geçer "Eğlensin gariban" tavrında karşılık verirdi.Oynak birden alınganlık şoku verilmiş gibi bir irkildi ve sokağın ortasında bağırmaya başladı. Bir Çeşit Ben şaşkınlık içinde bakakaldı. Sonra da sinirle çekti gitti.

Gün boyu Bir Çeşit Ben, Oynak Çocuk'a bakmadı bile. Oynak Çocuk her zaman yaptığı gibi olayı unutturmak için şakalarla Bir Çeşit Ben'e takıldı. Ama Bir Çeşit Ben, bir çeşit öfke fırtınasıyla bu tavırla daha da sinirleniyordu.

Akşam Oynak Çocuk dayanamadı, Bir Çeşit Ben'i aradı. Yine şakalar yine şakalar... Bir Çeşit Ben hırsa geldi, makinalı tüfeğe bağlamış gibi başladı: 
"Oynak, sen varya herkese böyle yapıyosun..
Olayı öyle şakalarla kapatmaya çalışacaksan hiiiç konuşma
Zaten o gün de şöyle demiştin
bla bla bla"

Oynak en son derin bir nefes aldı. "Senle yüzyüze konuşalım en iyisi" dedi.
Bir Çeşit Ben gittiğinde kırmızıyı unutmuş boğa misali sakin ve rahattı. Oynak da adam akıllı özrünü diledi. Ve aslında bu melul ve dengesiz hallerinin neden olduğunu da açıkladı ki; durum korkunçtu. Oynak aşk acısı çekiyorduuu! (Arkada bir gerilim müziği hayal et)
Oynak Çocuk tam bir Türk filmi klasiğinde "Çok güzel bir kız değil, hatta soğuk bir şey. Onu görmediğimde tamam bıraktım bu işi, uğraşmıcam diyorum. Ama onu görünce bir şey çekiyor sanki anlamıyorum." demişti. Sonrasında devam etti. Anlattığına göre Oynak Çocuk, tam bir cesaret örneği sergileyerek gitmiş kıza "Konuşabilir miyiz" demişti ve girmişti söze. Kıza sebeb-i ziyaretini söyleyip ilan-ı aşkını da etmişti. Bu cesaret örneği ise buz dağına çarpan Titanik olmuş, batıvermişti. Kız, bir sevgilisi olduğunu söylemişti. Mesajlara tepki vermemesi, konuşmaması hep bundandı...

Bir Çeşit Ben "Ayyyy kıyamam yaaa.. Ama afferin sana çocuk. Valla bak.. Duygularını o saçma salak şakalarla örtmeyi bırakıp kızla yüzleşmişsin. İnsanlarla ciddi konuşmayı öğrendin sen yaaaav" diye vermişti gazı.

Sonraki günlerde ise Oynak daha kötü hallere girmişti. Bir Çeşit Ben, Oynak'a ne olacağını bilmiyordu. Bir çare de bulamıyordu. Ama Oynak'ın canı sıkıldıkça dengesizliklerden dengesizlik seçeceği belliydi.

7 Ekim 2012 Pazar

Demirci'ye Gelivedik İşteee

Oppa Gangnam Style şarkısına gönül verenler üyesi Bir Çeşit Ben'le devam ediyoruz..

Bir Çeşit Ben o haftasonunu arkadaşı Beti'nin yanında geçirdi. Beti, Manisa'nın Demirci ilçesinde okuyordu. İzmir'e yaklaşık 3,5 saat uzaklıktaydı. Demirci, Bir Çeşit Ben'e TTNET'in meşhur Mümkünlü Köyü'nü hatırlatmıştı.

Bir Çeşit Ben için Manisa macerası otobüste yanına oturduğu Elif Dezze'nin konuşmalarıyla başlamıştı. Bir Çeşit Ben, otobüslerde mutlaka konuşkan birinin yanına düşerdi. Yine öyle olmuştu. Elif Teyze konuşmaya; "Okumaa mı geldin bakem sen İzmir'e?" diye başlamıştı. Sonrasında da 2 dakika oturup gidecekmiş gibi eğreti oturduğu koltukta Bir Çeşit Ben'e ordu, anlattı durdu..

"Adın ne senin?"
"Benimki de Elif unutma" (Bir Çeşit Ben neden unutmaması gerektiğini anlamadı ama unutmadı da :))
"Biz de gız çıkadık, dünürle gidiveriyoz şindi"

Bir Çeşit Ben önlerde oturduğu için arada muavin ve şoförün de konuşmalarına tanık oluyordu. "Tilifonu ve bakim" diye ciddi bir şekilde muavin gençten bir şey isterken Bir Çeşit Ben gülmemek içi kendini zor tutuyordu. Bu insanlarla siyaset falan konuşulmazdı. Bu kişiler ciddi konuşuyor olamazlardı. Çünkü bu konuşma ciddiyet için fazla tatlıydı :D

Bir ara Elif Dezze, Demirci'yi anlatmaya başladı Bir Çeşit Ben'e.
Bir Çeşit Ben inatla "Arkadaşım küçük bir yer demişti aslında. Gezecek bir yer yokmuş mesela" dese de Elif Dezze kendi hayvan yetiştirdikleri köylerinden büyük olduğunu söyleyip "Koccaman bir yer" diyordu. Bir de ekliyordu "Koccaman olmasa koca ünivesiteyi oraya kurarlar mıydı hiç" 

Ahmetli, Turgutlu, Salihli gibi erkek isimlerinin ardarda geldiği ilçelerden ve bir sürü inek, eşek ve bağ-bahçeden sonra Bir Çeşit Ben otogara ulaştı. "Otogar denen yer"e demek daha doğruydu aslında. Çünkü Bir Çeşit Ben bir kaç tane otobüsün bulunduğu o yere hayatta otogar demezdi. Yine de insanların konuşmaları ve yardımseverlikleri ile Demirci tam bir dinlenme yeriydi. İnsanın olacaksa böyle bir kaçamak yeri olacaktı. Yorulunca gelip günlerce huzur patlaması yaşayacaktı....