30 Eylül 2012 Pazar

Hayatımı Düzene Koyabilirsin Ama Uykumu Asla

Uykusuz her gece bu soğuk kahvede şarkısını kendine yoldaş edinen Bir Çeşit Ben insanıyla devam ediyoruz...

*HDKP başlasııın...
Bir Çeşit Ben tatilde en çok Hocaanım'ın
"Sen çok dağınıksın...Anahtarını unutma kızıııım!! Aldın mı kartını? Ne diyim ben sana" dırdırları yüzünden sıkılmıştı.

Bir Çeşit Ben de döner dönmez HDKP' yi uygulamaya başlamıştı. Hayatını Düzene Koyma Planı... 
Plana ilk olarak çantasında kart ararken sinir stres yaşamaktan kurtulmak için cüzdanını düzenlemekle başlamıştı... Her şeyi kullandıktan sonra yerine koymayı alışkanlık haline getirmesi gerekiyordu... 

*İki Medeni İnsanız Biz
O gün Bir Çeşit Ben, Varyemez'e eski sevgilisi Geveze'nin isteği üzerine eşyalarını göndermişti. Bir an kendini Amerikan filmlerindeki sevgililer gibi hissetti. Olur ya kitaplar falan gönderilir. Eskiden Bir Çeşit Ben, Geveze'nin şemsiyesi bile kendinde kalsa bir rahatlık hissederdi. Araları azıcık soğur gibi olsa o şemsiyeye güvenirdi. Sanki o şemsiye aralarında hala bir bağ olmasını sağlardı. Belki de bir bahane falan.. Öyle de hayalci bir çeşitti. 

O gün eşyalar giderken, ne olursa olsun yine bir buruklaşmıştı içi.. Kafasından şarkılar geçiyordu.. 
"Topla git anılarını, yollarım kalanlarını.."
"Dağılmış eşyalar dört bir yana.. Beni biraz da böyle hatırla.."
"Git hadi burada durma... ama lütfen kapıyı vurma.. iki medeni insanız biz" :D (evet bu bile)

Sonrasında planını uygulamaya devam etti. Odasını temizledi, her şeyin bir yeri olmalıydı. Kullanınca yerine konmalıydı falan.. 

Öğlene doğru Oynak Çocuk'la gezebildikleri kadar gezdiler.. Gece 12 sularında geldiğinden beri yaşadığı yorgunluğun etkisiyle uyuyakaldı. Ve iki saat içinde kendini yine uyanık buldu. Uykusuzluk korkunç bir şeydi.. Hayatnı düzene koymak kolaydı ama uyku asla....

28 Eylül 2012 Cuma

İyi Kötü- Siyah Beyaz- Gece Gündüz

Baba evinde bulaşık makinesiyle olan dostluğunu geride bırakıp öğrenci evinde bulaşık süngerini kanka edinen Bir Çeşit Ben insanının hayatındasınız...

Bir Çeşit Ben için korkunun ecele faydası olmamış ve İzmir'e dönme vakti gelmişti. Bu kez uçakla dönecekti. Ama yine tüm uçakta ellibeşbinbeşyüzellibeş tanıdığa rastladı, yanındakilerle tanıştı..Güle eğlene pofuduk bulutlarla İzmir'e ayak bastı.

O kadar 'özlemedim, gitmek istemiyorum' dese de sokakların ışıklarıyla ve insanlarla İzmir başkaydı..Valizi için yardıma koşanlar, kendisi istemeden eshotta kent kartını ön saflara göndermesine yardımcı olanlar..
"Kendim taşırım kimsenin yardımına ihtiyacım yok" diye arkadaşlarının karşılamasını istemeyerek olayı bir çeşit gurura çevirse de her daim özverili olan İzmir insanı yardım etmişti.

Eve vardığında gördü ki Belediye en yakın tarihte odasına bir ziyarette bulunabilirdi. Yurtta kalan Varyemez Pembe Kafa ve diğerlerinin eşyaları doldurmuştu her yeri. Eşya demek anı demekti. Odaya girmeden şöyle bir bakındı...İç çekti ve toparlamaya çalışmaktan vazgeçip bıraktı..

Okul denilen insan yuvasında ise herkes bir büyüdüm havasındaydı. Herkeste bir eve çıkmalar yeni hayatlar.. Bir Çeşit Ben için bu yeni ortamlar falan demekti. İlk gün önce Gezgin Çocuk'la geçirdi gününü.. Uzun sohbetler ettiler. Bir Çeşit Ben için o prensipleri olan nadir insanlardandı, Bir Çeşit Ben nerdeyse ona saygı gösterecekti.

Sonrasında Evdaş'ının sevgi böcüğü, mıcık mıcık ama bi o kadar mesafeli sevdiceği Ajans Baba'nın evini taşımasına yardıma gitmişti. Ajans Baba tam anlamıyla kumanda ve haberlerle bütünleşen insan profiliydi. Az konuşur öz konuşur, geyik muhabbetini çoğunlukla tercih etmezdi. Bir Çeşit Ben temizliğe yardım edemese de onlara doyurucu ve temiz bir sofra kurmuş, yorgunluklarını atmalarına yardımcı olmaya çalışmıştı. Yemek sırasındaki bol sataşmalı, kahkahalı ortam Bir Çeşit Ben için sımsıcak geldi.

Bir Çeşit Ben için arkadaşlarının farkettiği şey ise öfke katsayısındaki artış olmuştu. Lisedeki yakın arkadaşı eski sevgilisiyle çıkmıştı. Üstüne rahat durmayıp bundan Bir Çeşit Ben'in etkilenmesi için Bir Çeşit Ben'i didikleyip durmuştu. Kendi küçük dünyalarında star havası taşıdığını sanan insanlar onu delirtiyordu. Bir Çeşit Ben en son kızın "Sen hala benm sevgilimle ilgileniyosun" lafından sonra sakiniyetini koruyamamıştı. Şizofren miydi bu kız? Kendi yazdığı senaryolara nasıl böyle inanabilirdi...Öfkesini içinde tutmaya çalıştığını gören Evdaş'ı "Bağır kurtul Bir Çeşit Ben, sen içinde tutunca daha kötü oluyosun" diyince Bir Çeşit Ben kapalı telefondan kız duyacakmış gibi ağız dolusu küfretmişti. O güne kadar Bir Çeşit Ben'den tek bir küfür duymayan Evdaş ve Varyemez Pembe Kafa kocaman gözlerle kalakalmışlardı.

Okulda ilk günler "Yeniden de Sevebiliriiiiiz Akdeniiiiiz" modunda Pollyannalı ve rahat geçmeye başlamıştı.. Bir önceki sene kanlı bıçaklı hale gelebilen insanlar bu sene aynı ortamlarda bulunuyor, sohbet ediyorlardı.. Bir Çeşit Ben'in ailede de arkadaşlarda da istediği ortam oydu. Kalabalık, alabildiğine kalabalık..

Bir Çeşit Ben için uzuuun uzun uyuma günleri de sona ermişti. İzmir'de uyuyamıyordu. Uykuları hep bölük pörçüktü. Daha kötüsü de vardı. Günler hızlı ve eğlenceliydi. Ama geceleri sanki biri bir tuşa basıyordu ve bir anda dünya melankolik frekansa geçiyordu..Kendisi çok fazla sırtı bıçaklanmış, hayatın sillesini yemiş, dost kazığından beli bükülmüş bir insan olmasa da kendisini savunmasız hissedebiliyordu. Sanki insanlar onu bir şekilde hep üzeceklerdi. Hayat azcık monotonlaşmaya başlayınca, dersler yoğunlaşınca insanlar yine canı sıkıldıkça dedikodu yapacaklardı, kin besleyeceklerdi..

Bir Çeşit Ben için dönem hızlı başlamıştı.. Belki bu da yeni yıl gibi olur diye umut ediyordu.. Nasıl başlarsan öyle gider...

24 Eylül 2012 Pazartesi

Sıradan Hayatımızda Küçük Sırlar Dizisi Çekenler

ŞİMDİ SADECE HAYAL ET:

Eskiden en yakın arkadaşım dediğin bir kız var.. Aradan zaman geçiyor bu kızın çocukluk arkadaşıyla en yakın arkadaş olmaya kalkıyorsun.. Kızı da dışlıyosun..

Zaman geçiyo.. Kız da biraz saftirik ya geliyo hala her şeyini sana anlatıyo... Erkek arkadaşını anlat anlat bitiremiyo.. Büyük aşk ya onlarınki.. Ama kız kararsız güvenmeli mi güvenmemeli mi.. Günlüğünü falan okutuyo sana..Daha ne özeli varsa işte..

Zaman yine geçiyo.. Bu kız senden kopuyo.. Haber falan alamıyosun... O eski erkek arkadaşı olan çocukla çıkmaya başlıyosun... Demiyosun işte ayıp olur mu falan.. Ama için de öyle çok rahat değil.. Çocukla ilgili bişiler paylaşıosun bir yerlerde ses yok.. Yorumlar atıyosunuz 'aşkımlı canımlı' ses yok... Gözüne girdiremedin ya olayı... Kıza mesaj atıosn 'Biz çıkıyoruz sorun olmaz' dimi... Az değilsin biraz da işte...Kız da umursamaz davranıyo..

Zaman yine geçiyo.. Kızı görüyosun.. O elinden almaya çalıştığın en yakın arkadaşla...Gülüyolar falan..

Zaman geçiyo.. Yolda görüyosun kızı... Gözlerini deviriyo... Dayanamayıp mesaj atıyosun. Zaten çıkmanıza da ses çıkarmamıştı artık içindekileri dökmeli sana karşı...
"Niye bana öyle baktın" 
Kız :
"ben seni tanımıyorum.. kendini önemseme... benim sennle konuşacağım bişi yok... mesaj atma" falan diyo...

Sen de alıyosun gazı, başlıyosun yazmaya:
"Sen unutamamışsın benim sevgilimi... Kuyruk acın var senin... Çok da meraklıydım sana"  saydırıyosun...

O kız tabi içinden deliye dönüyo.. Seni görse bir kaşık suda boğmıcak, o kaşığı burnundan sokup ağzından çıkaracak...Ama cevap atmıyo... Al sana Küçük Sırlar-2...

23 Eylül 2012 Pazar

Kilo Almak Ya da Alamamak Tüm Mesele Bu

Annesinin hep azarladığı gibi "Yediği önünde yemediği ardında, otur da şükret, dışardan yemek söylemek de neymiş??" Bir Çeşit Ben insanıyla devam ediyoruz.

Bir Çeşit Ben için yaz tatili demek gezmek/ tozmak ve yemek/ yatmak olarak iki kategoride değerlendiriliyordu. Ve her tatil dönüşü insanlardan mutlaka "Sana nolmuş böyleeeee" diye tepkilerin duyulması normal sayılır olmuştu. Çünkü Bir Çeşit Ben tatilde adeta evrim geçiriyordu, Sibel Can ve Işın Karaca ile yarışır gibi hissediyordu.

Ancak bu yaz her şey farklı olmuştu. Bir Çeşit Ben yine her tatilde yaptığı gibi düşünmemiş sadece yemişti. Yemek yemeyi seviyordu. Mutlu hissediyordu. 
O gün kardeşi Depresan tartıyı alıp odanın ortasına koydu. Tartı da bir çeşit sakız gibiydi ya da bir ıslak mendil... Ortaya çıktığında herkes ilk kez görüyormuş gibi mutlaka isterdi..

Bir Çeşit Ben de tüm aile üyeleri gibi tartıya çıktı. Kardeşlerini de uyarmayı ihmal etmedi: 
"Dalga geçen olursa babamı ikna edip tüm bilgisayarlara şifre koydurrum :@" 

Kafasını indirip sayılara baktı ve.... Kaldı... Öyle aval aval baktı.. 
Kilosu öylece duruyordu. 
Hiçbir değişiklik yoktu...
Şoku atlatınca yüzünde oluşan ifadeyse korkunçtu...
Sınavı başaramayınca itiraz eden öğrenciler gibi "Yanlış bu tartı valla bak... Mümkün değil.. Aldım, almalıydım.. Anne yaaa yemek vermiyon mu sen bana!!!"
Gece yediği üstüne o kadar uyuduğu yemekler neredeydi... 

O gün arkadaşı Azrail de güldü durdu... 
"Seen benden 11 kilo zayıfsın ha? Ay kıs kaçırırlar ha seni... Şöyle bir omuzlarına atsalar...ahahahay çok güldüm" 
"Hıhı evet...Pöff"

Bir Çeşit Ben tatilinin son günlerini Hocaanım'ın tüm "Şunları da git gör gitmeden"lerine karşı evde pinekleyerek ve ölümüne yiyerek geçirmeye karar verdi. Bilmem kaç ayda bilmem kaç kilo verilebiliyorsa alınabilirdi de....


21 Eylül 2012 Cuma

Tatiiiil Bu Şarkı Sana...Gitme Bitmesin Diye Bütün Gece Ağladııım

Bi yandan da bunu dinle ;)
Telefonda 'Sadece 2 dakika bir banka tanıtımımız olacak vaktiniz var mı acaba' diyen bankacılara bile 'Ya yalan olduğunu anlarsa' diye düşünüp hayır diyemeyen Bir Çeşit Ben insanındayız...

O gün Bir Çeşit Ben ve diğer 9 Eylül öğrencileri ders kayıtlarını yaparak okula döneceklerini resmiyete bağladılar... Bu Bir Çeşit Ben için tam bir yıkımdı...

Bir Çeşit Ben, bir hafta öncesinde Oynak Çocuk'la konuşurken farketti okulun yaklaştığını... "Amaan Oynak.. ohooo daha... daha...anaaam 15 gün kalmış ya.. Oynaaaak ben dönmek istemiyorum yaa "
Sonrasında gezme tozma derken günler yine çabuk geçmişti. O gün Bir Çeşit Ben ders kaydını yaparken kendini yenilgiye uğramış hissediyordu. Okul denen meret yine geliyordu..
Yaz bitmişti..Evet yaz bitmişti...
parmak arası terlikler,
saatlerce öfkeden deliye dönene kadar bilgisayar oyunu oynamalar,
cıvıl cıvıl şarkılar,
kivili,çilekli dondurmalar,
"Haftaya deniz-havuz bişi yapsak ya?" cümlesi,
güneşin altında mayışmalar,
aileye inat eve geç dönmedeki adrenalin
en önemlisi de balkonda sabah kadar süren sohbetler.... hepsi bitmişti...

Bir Çeşit Ben için bu durum öyle moral bozucuydu ki... Ders kaydını yaptığı gün Pollyanna hala sağdan sağdan fısıldıyordu:
"6 günde dünya gezilir.. Daha gitmene çooook var"
O da moralini bozmamaya karar vermişti.. Fakat Hocaanım anında tek bir cümleyle Pollyanna'yı nakavt etmişti:
"Bir Çeşit Ben,şu valizini çıkar da neyin eksik, neyin tamam bakalım yavaş yavaş"

Sonraki günler Bir Çeşit Ben için bir çeşit deliliğe döndü. Durduk yere öfkelenip hiç olmadık şeylere alınıyordu. Üstelik en sevmediği şey de alınma işiydi. Hayatta dayanamazdı insanların saçma sapan şeylere alınmasına... O da kendini uykuya vurmaya başlamıştı. Hayatında hiç uyumadığı kadar uyudu, uyandığında gezdi-tozdu, sonra yine uyudu...

17 Eylül 2012 Pazartesi

Burası Hatay, Burası Kaynıyor ve Size Söyleyecek Olan Kuşları Vurdular

Bir Çeşit Ben ve ailesi o akşam önce malum sosyal paylaşım sitesindeki fotoğraflarda gördüler olayı. Fotoğraflarda gösterilen yer Hatay idi... Onların, her şey tek bir kıvılcıma bakar dedikleri şehirleri idi.

Dün Bir Çeşit Ben ve ailesi için her şey normal başlamıştı. Bir Çeşit Ben sabah gözlerini Kara Böcük'üyle açtı. Bir önceki gün onlarda kalmışlardı. Kara Böcükle sabaha kadar çene çalmışlardı. Akşama doğru eve geldiler. Hazırlıklar, eşyaların yerleştirilmesi derken zaman çabuk geçti. Akşam için misafirlerini bekliyorlardı.

Sonra tek tek haberler gelmeye başladı. Bir Çeşit Ben'in arkadaşları, sosyal paylaşım sitesinde fotoğraflar yayınlamaya başladılar. Uğur Mumcu, Armutlu ve daha bir çok semt.. Herkes ayaktaydı. "2 gün gittik neler oluyor" demeye kalmadan haberlerin aslını misafirlerinden öğrendiler...
Peder Bey'in çok yakın arkadaşı Kel Amca ve ailesi yolda gelirken Hatay halkının miting yaptığı yerden geçmek zorunda kalmışlardı. Polisin püskürttüğü biber gazı arabada olmalarına rağmen onları bile etkilemişti. Hatay halkı "Türkiye-Suriye Kardeştir!" şeklinde bir miting düzenlemeye karar vermişti. Böylece belki de şehirdeki gerginliği bir nebze azaltacaklardı. Ancak polis mitingin yapılacağı alana barikatlar dizmiş ve gösteriye engel olmaya karar vermişti. Ve halk mahallelere dağılmış, plastik mermilerle ve tazyikli su ile mücadele etmeye başlamıştı.

O akşam Bir Çeşit Ben ve ailesine telefonlar yağdı, internette bir sürü fotoğraflar görüntülendi. Herkes şaşkınlık içerisindeydi. Evde ağır ama telaşlı bir hava vardı. Ailecek oturdukları salonda ciddi konular konuşuluyordu.
Peder Bey "Artık bir tepki verilmesi gerekiyordu ama bu hükümetin naptığını anlamıyorum." derken; Kel Amca "Ben hükümetin değil; muhalefetin ve sivil toplum kuruluşlarının naptığını anlamıyorum" diyerek asıl tepki göstermesi gereken kişilerin tepkisiz kaldığını dile getiriyordu.

Ailecek bu gergin sohbeti yaparken bir yandan da gözleri televizyondaydı. Haberlerde son dakika diye haber geçmelerini sokaklarda yaşananların tüm Türkiye tarafından görülmesini bekliyorlardı. Ama bekledikleri olmadı. "Yandaş medya, kukla medya" diye duydukları gerçekti. Hiçbir kanalda tek bir haber geçmedi. Bir Çeşit Ben anlayamadı. Kimsenin söylediği "Suriye gitsin, şöyle olsun böyle olsun değildi. Aksine; millet kalkmış 'Bak bu sığınmacılar bizim kardeşimizdir, gerginlik dolu haberleri bırakın, SAVAŞ İSTEMİYORUZ" diyordu. E bu iyi bir şey değil miydi? Kardeşlik diyerek de gösteri yapılamayacaksa hangi hakkı, nasıl savunmak gerekiyordu. Ya da polis bir miting haberi aldığında oraya gidip olayı kontrolde tutmaya çalışmaktansa neden engellemeye çalışıyordu? Hani normal olaylardaki gibi... Sonunda "Eylem olaysız sona erdi" diye biten haberlerden biri olamaz mıydı?

Olaylar gecenin geç saatlerine kadar devam etti. Olaylar, biber gazları, fotoğraflar sessizlik içinde yok oldu. Hatay halkı kendi kendine direndi, slogan attı ve elinden geldiğince duyurmaya çalıştı.

Bir Çeşit Ben'in hayal gücü tüm gece mesaideydi. Rüyasında savaşlara girdi evini polisler bastı. Kim haklı, kim suçlu sorguladı... İlerde nolacağını kimse bilmiyordu ama savaşa karşı olan bir eylemde bu kadar büyük bir sessizlik Bir Çeşit Ben'i düşünmeye yöneltmişti.

15 Eylül 2012 Cumartesi

Bunların Hepsi Vaka-i Hayriye!

Radyoda en sevdiği şarkı başladığı anda hocanın da "Kapat o müziği bre mendebuuur!" der gibi ezana başladığı hayatlardan Bir Çeşit Ben'in hayatındayız...

Bir Çeşit Ben için okula gitme vakti yaklaştıkça arkadaşlarından ayrılma fikri koccaman bir korku topuna dönüşüyor, kafasının içinde pat pat gidip geliyordu. O da "Vakti geldi ayrılığın" demeden önce olabildiğince onlarla vakit geçirmeye çalışıyordu. O gün olaylar yine peşini bırakmadı.

## SEMPATİK hala çok sempatiiiik
O gün Bir Çeşit Ben arkadaşlarıyla buluşmak üzere Antakya'nın nadiren oturacak yer bulduğu otobüslerine bindi. Otobüs şöförü erinmedi üşenmedi tüm Antakya'yı dolandı.. Bir Çeşit Ben o gün varamayacağına karar verdi. Zaten yine gecikmişti.
Sonra bir durakta durdu otobüs, zaman yavaşladı... Bu kafa yapısı... bu dikleştirilmiş saçlar... bu gözler.... Veeee! Bir adet hayalkırıklığı...
Bir an lisede bakışıp bakışıp da tek bir kelime konuşamadığı platonik aşkı Sempatik'i gördüğünü sanmıştı. Sonradan Sempatik'in bir çeşit şeref yoksulu olduğunu öğrense de o, boğazında kalan en kocamanından bir ukteydi...Bu kadar zaman sonra nerden aklına gelmişti anlayamadı.

Arkadaşlarıyla geç de olsa buluşabildi. Orası senin burası benim demediler gezdiler tozdular. Bir Çeşit Ben yine kendi kendine verdiği sözü tutamadı ve alışveriş yaptı.. Bu gerçekten dayanılmaz bir şeydi. Sadece yemek yerken ve alışveriş yaparken bu kadar mutlu olduğunu farketti.

Yolda heyecanlı heyecanlı bir şeyler anlatırken yine bir anda zamanın yavaşladığını hissetti. Ve karşıdan gelen bu kez gerçekten Sempatik'ti. Bir Çeşit Ben durdu ve ardından bakakaldı. Bir insanın gülüşü bile bu kadar zaman sonra bu kadar tatlı kalabilir miydi.. Sempatik geçer geçmez zaman birden hızlandı. Ve sevinç naraları...
"Yuhaaaa başka bir şey düşünsem olacakmış, kızıııım Sempatik'i gördümmmmm!!!!"

## Cüzdan Kaybetmişsiniz Haberiniz Yok!

Akşam artık gezme faslını bitirmişler ve dinlenmek için bir kafeye girmişlerdi.
Yaklaşık bir saatlik bir dinlenmeden sonra otobüslerin bitmesinden korkarak kafeden kalkmaya karar verdiler. O an Beti'nin babası aradı:
"Kızım cüzdanını kaybetmişsin, polisler aradı, çabuk şuraya git!?"
O an Beti panik içinde çantasını karıştırmaya başladı. Yüzü şekilden şekle girdi.. Cüzdanı nasıl kaybettiklerini bile anlamadılar. Hemen söylenen yere gittiler. Sokaklarda sadece sakallı makallı Suriyeli amcalar vardı. Antakya'nın en ücra Yahudi mahallesine polislere gidiyorlardı. Panik içinde Bir Çeşit Ben kafasında "Bu eteği bugün giymeyecektim yaaa bugün giymemeliydim" diye söyleniyordu...

Şüphe alarmları ise paranoyakça senaryolar gezdiriyordu kafasında...

"Polisler niye oraya çağırıyorlar?
Ya onlar polis değilse, ama babasının numarasını nerden bilecekler...
Bu ücra mahallede bu etekle işim ne..
Bu eteği bugün giymemeliydim!
Neden kendileri getirmiyor ki!
Off bir kere de korkma kızım beee polis işte dolandırıcı olsa cüzdanı alır giderdi!
Bu eteği bugün giymemeliydim!!!!"

Polisleri buldular. Devriye gezerlerken Eskişehirli biri getirmiş meğer cüzdanı.. İçinde her şey tamamdı. Beti rahat bir nefes alırken sadaka vermeye karar verdi.

Sonra otobüs bulamama telaşı sardı içlerini. Üstelik Peder Bey ve Hocaanım kızlarının cüzdan kaybetme hikayesine inanmamışlardı. Güç bela otobüs buldular.. Bir Çeşit Ben ailesine, olanları sakince açıkladı.

Günün sonunda bunların hepsi iyi aslında diye kendini avuttu. Bu kadar olay üst üste geldiyse sonradan çok iyi bişiler olacak demektir dedi. Macera yaşamışlardı işte fena mıydı... Huh hem de ne macera ;)

13 Eylül 2012 Perşembe

İmdat! Evde Ergen Var!

Bir Çeşit Ben evinde olaysız gün geçmiyordu. Hele ki bu yıl evdeki ergen sayısı artış göstermiş, vakalar da artmıştı.
Bir Çeşit Ben'in kardeşi Depresan, bu sene YGS-LYS denilen korku tüneline adım atıyordu. Yaz tatilinden itibaren dersane maceraları başlamış, Depresan evde daha az görünür olmuştu. Ancak eve her gelişi ayrı bir olaydı...
Depresan, küçüklüğünden beri hırs ve stres küpü olarak bilinirdi. Kaprisleriyle ev halkının sabır taşlarını yerinden oynatırdı. Evde onu tek tınlamıyor görünen Bir Çeşit Ben'di. Belki de biraz da bu yüzden kapris oklarını bu yıl ona doğrultmuştu...Türlü alınganlıklarla, laf sokmalarla Bir Çeşit Ben'i çileden çıkarıyordu. Bir Çeşit Ben önce tınlamıyor, yalnız kaldığında ise öfkesinden napacağını şaşırıyordu.
Diğer yanda ise evin diğer ergeni Çirkin Kral vardı. Çirkin Kral, Depresan'a göre daha uysaldı. Tek derdi yaptığı esprilere herkesin gülmesini sağlamak ve sonrasında 'Ben işte yaa nasıl güldürüyorum herkesi' diye gerim gerim gerinmekti.

Ergenlik Çirkin Kral'da daha çok fiziki bunalımlara yol açmıştı. Yeni terlemeye başlayan bıyıkları ve her gün bir yenisi çıkan sivilceleri ailenin güncel problemi haline gelmişti.
"Baba yaaa bak traş edelim bu bıyıkları çok gözüme batıyor!"
"Al işte yine Kansas büyüklüğünde bir sivilcem oldu!"

Depresan ve Çirkin Kral yetmezmiş gibi Peder Bey de yaşlılığın sinyallerini alınganlıklarıyla veriyordu. İnsan yaşlandıkça çocuklaşır dedikleri doğruydu. Peder Bey de elinden geldiğince aile üyelerine sözleriyle saldırmaktan geri kalmıyordu. İstanbul'a gitmesini sindiremeyen Peder Bey Bir Çeşit Ben'e özellikle bu konuda laf dokunduruyordu.

B.ç.b= Baba yaa bende dikkat dağınıklığı var sanırım...
Peder Bey= Hiç sanmıyorum.. İstediğini istediğin zaman çok güzel yapıyorsun. Hiç sormuyorsun baba yapabilir miyim, baba gidebilir miyim diye!!
B.ç.b= Hmm evet sen de çok güzel bağladın yani baba dikkat dağınıklığı ve bunlar...

Bu 3 ergen kişilik evde her gün ayrı bir gerginlik rüzgarları estiriyordu. Bir Çeşit Ben, İzmir'e gitmek istemese de evdeki bu gerginlikler bazen gitmek için can atmasına yol açıyordu. Kime nasıl davranması gerektiğine karar veremiyordu. Sabır gösterdiği bağırmasını bekliyordu, bağırdığı sabır...

İzmir için geri sayım süreci maalesef bir çeşit gerilime dönmüştü...

3 Eylül 2012 Pazartesi

İstanbul Size Dar

Dar demişken...
"Ar gelir Osman aga ar gelir, safiyeme karyola dar gelir" şarkısındaki özel hayata müdahale olayına şaşıp kalan Bir Çeşit Ben insanını incelemeye kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Bir Çeşit Ben, o hafta İstanbul'a ayak basmış ve bastığı anda adım atılmadık yer bırakmamıştı.

Bir Çeşit Ben için İstanbul iki yıldır koccamaan bir hayaldi. Hisli Kız orda okuyordu, Bir Çeşit Ben de onunla beraber gezmek istiyordu. Hele de geçen sene Hisli Kız'ın tanıştırdığı Zert ile görüşmek için kesin anlamda gitmeye kararlıydı. Sonrasında çocukla tartışmışlar, Bir Çeşit Ben de öğrenciliğin sefil günlerini yaşamaya başlamıştı ve İstanbul işi yatmıştı. Dediğim dedik, çaldığım düdük Bir Çeşit Ben insanıysa İstanbul hayalinden vazgeçmemişti. Cebren ve hile ile ailesini ikna etmiş ve o taşı toprağı altın dedikleri şehre gitmeyi başarmıştı.

Bir Çeşit Ben, bir çeşit gezme meraklısı olup indiği gün gezmeye başlamıştı. Sultan Ahmet Camii, Ayasofya, Yere Batan Sarnıcı, sonrasında Taksim, İstiklal dolanıp durmuşlardı Hisli Kızla... O akşam gittikleri Ortaköy'deki kafe ise Bir Çeşit Ben için 'Cennetin yarısı budur' denilecek bir manzaraya sahipti. Köprünün ışıkları altında Bir Çeşit Ben bakıp kalmıştı.

Bir de Galata Kulesi vardı tabi. Bir Çeşit Ben oraya da bayılmıştı. Çıktıklarında 'Hezarfen Ahmet Çele
bi' denilen insan evladının (tanımayanlar için bkz: Vikipedi amca) cesaretine sonsuz hayranlık duymuş, İstanbul ayaklarının altındayken 'Vay bee' diyebilmişti sadece...
Bir Çeşit Ben ve Hisli Kız sonraki günlerde gezilerine Taksim ve İstiklal'de devam ettiler. İstiklal'de gezerken Hisli Kızın ısrar kıyamet halleriyle Emre adında bir falcıya gittiler.

B.ç.b= Kızım paramız boşa gider ne gerek var yaaa
Hisli Kız= Ama arkadaşımın don rengine kadar bildi var ya
B.ç.b= Don rengi mi? O odada neler oluo beeee :p


Reklamlar, ısrarlar derken Bir Çeşit Ben kendini kahve fincanıyla buldu. Falcıyı bekleme süreci Bir Çeşit Ben için tam anlamıyla bir sancı süreciydi. Bir Çeşit Ben'in falcı diyince kafasında oluşan sürmeli mürmeli Jack Sparrow tarzı birşeydi.

Sıra Bir Çeşit Ben'e geldiği sırada Bir Çeşit Ben "Korkuyorum Hisli yaaa karnıma ağrılar girdi bak" sızlanmalarındaydı. Karşısında bulduğu falcıysa sokakta gören ikinci kez bakmayacağın türden sıradan bir insan evladıydı. Ama söyledikleri kendi kadar normal değildi.

Emre fincanı açar açmaz:

Emre: "Bitanem sen naptın?"
B.ç.b: "Napmışım yine yaa?"
Emre: "Sen aşk hayatının içine sıçmışsın?"
B.ç.b: ??! "Sağol çok iyisin"

Emre: "Sen hafızanı nereye attın?"
B.ç.b: "Nasıl yani?"
Emre: "Hafızan olmadan yaşıyosun diyorum. Unutkanlıkta zirvedesin."
Bir Çeşit Ben bunu birinin bir gün yüzüne vuracağını biliyordu.



Emre: "Bak şimdi karşına *** ya da **** burcunda (Bir Çeşit Ben o kısmı dinleyemedi) biri çıkacak.
B.ç.b: Ayy hadi bakalım...
Emre: Bu kumral biri, esmer değil.. Uzun ve irice biri bak.. Kısa birini falan bekleme yani..

Bir Çeşit Ben o an kendini ultrasonda bebeğinin cinsiyetine baktırıyor gibi hissetti. İçinden "Aman sağlıklı olsun da boyu,tipi önemli değil" demek geçti...

Emre saydı, döktü, bana mısın demedi, sormadı etmedi... Bir Çeşit Ben sadece "Bu adam bunları nerden biliyor" diye düşündü kaldı..

Bir Çeşit Ben, gezerken bir yandan da her gün Hisli Kız'ın arkadaşlarıyla tanışıyordu. O gün Haysiyet'le tanıştı. Haysiyet konuşkan, kendince komik bir çocuktu. Hisli Kız daha önceden Haysiyet hakkında "Haysiyetsiz yaaa" bahsetmişti. Bir Çeşit Ben de gözlemeye karar verdi. İri, uzun boylu, kumral bir insan evladıydı. Kendince komik, konuşkandı. Bir Çeşit Ben bir ara "Emre bundan bahsetmiş olabilir mi yaaa?!" diye bile düşündü.

Haysiyet konuştukça Bir Çeşit Ben gördü ki Hisli Kız'ın söylediği kadar vardı. Haysiyet, yavşama sanatının tüm inceliklerini biliyor ve kullanmaktan geri kalmıyordu. Bir Çeşit Ben, bir çeşit mide bulantısıyla Emre'nin söylediği kişiyi beklemekten vazgeçti. Ve ilerde bir oğlu olursa ismini kesinlikle 'Haysiyet, fedakarlık, erdem, özveri' gibi kişilik olarak ters tepecek bir şey koymamaya karar verdi.