28 Şubat 2013 Perşembe

İşte Gidiyorum Bir Şey Demeden

Her sabah yoğun bir açlık hissiyle dünyaya merhaba diyen Bir Çeşit Ben insanıylayız.

Bir Çeşit Ben, Hatay'daki son günlerini daha fazla insan görmeye çalışarak geçiriyordu. Azrail'den sonra Kara Böcük'le görüşmüştü. Kara Böcük, onu hiç beklemediği bir anda Kara Enişte'yle tanıştırmaya karar verdi. Bir Çeşit Ben emri vakilerden nefret eden insan çeşitlerindendi ve Kara Böcük onca yıldır bunu öğrenememişti. Bir Çeşit Ben iki saatliğine insanları idare edebileceğine kanaat getirdi ve nefesini tutup dakikaları saymaya başladı.

Kara Enişte, Kara Böcük ve Bir Çeşit Ben'i arabasıyla almaya gelmişti. Bir Çeşit Ben o an "İşte hayalimdeki olay" demekten kendini alamadı. Arabaya biner binmez gözlemci algıları açılan Bir Çeşit Ben her yeri incelemeye başlamıştı.

Kara Enişte düşündüğünden daha sessiz biriydi. Ve Kara Böcük ona şefkatle yaklaşıyordu. Bir Çeşit Ben feminizmin doruklarında konuşmalar yapan Kara Böcük'ün sevgilisinin yanında böyle olmasına çok şaşırmıştı. Bir Çeşit Ben, Kara Enişte'yle ne kadar çok konuşmaya çalışsa da Kara Enişte aşırı sessiz yapısıyla Bir Çeşit Ben'in sinirlerini bozmuştu. İşin daha kötüsü her "Neyse ben gideyim"den sonra misafirver halleriyle gitmesine izin de vermemeleriydi. Bir Çeşit Ben bir kez daha sessiz insanları sevmediğine karar verdi. Tabi ki bir şey demedi...

Genelde zamanının büyük bir kısmını ailesiyle geçiren Bir Çeşit Ben o akşam Hocaanım'a bir iyilik yapıp akşam yemeğini kendisi yapmaya karar verdi. Kardeşi Çirkin Kral da krep yapacaktı. Usta Çirkin Kral ve Yardımcısı Bir Çeşit Ben o akşam "Harika Makarnaları ile Enfes Krepleri"ni sofraya koydular. Bir Çeşit Ben kardeşi Çirkin Kral'la mutfakta iyi bir ikili olduklarını farketti. Ve ilerideki gelinini çok kıskandı. Kimse kardeşini alamazdı. Kafasında uzuun bir "Haaaayııııır" çınladı... Ama dışında bir şey demedi...

Sonraki gün ise olaylı çift Azrail ve sevgilisiyle buluştu. Azrail yine koca bir tartışma çıkarıp suratını asmayı tercih etti. Bir Çeşit Ben yine içinden dakikaları saydı. Ancak o gün "Bugün son görüşmemiz ayıp yaaa" diye içinden de olsa sızlanmadan edemedi. İnsanları idare ede ede sabır taşına döndüğünü hissediyordu. Yine bir şey demedi...

Herşeyi teyzesi Cadaloz'un kendisi için hazırladığı sofraya geçtiğinde unutuverdi. Tüm insanları, ayıpları, yanlışları, dedikoduları... O sofrada kendisini güvende hissettiği kocaman bir aile ve bolca dedikodu vardı. Sataşmalar yanlış anlaşılmazdı. Bir Çeşit Ben gittiği her ortamda bu rahatlığı özleyeceğini biliyordu...

22 Şubat 2013 Cuma

Bi Kızıldereli Atasözü Der ki "Aşık Olmak Kolay İlişki Yürütmek Zor"

başlıktaki gibi garip iddialarda bulunabilen Bir Çeşit Ben insanıylayız.

Bir Çeşit Ben okula gitmesine bi hafta kala arkadaşlarıyla görüşebilmeye başlamıştı. O gün sırada Azrail vardı ve inanılmaz dertliydi. Bir Çeşit Ben bir şeyler sezmiş olsa da olaya atlamamayı tercih etmiş ve sormamıştı. Çok sürmeden Azrail taşma noktasına gelen duygularını dile dökmeye başlamıştı.

Azrail'in konusu tabiki sevgilisiydi. Bir Çeşit Ben, Azrail'le ilkokuldan beri arkadaştı ve onu çok iyi tanıyordu. Azrail nolursa olsun dert yanacak bir insan değildi. Ve 4 yıldır çıktığı çocuk hakkında ufak tefek şeyler dışında hiç dert yanmamıştı. Onun hakkında konuşmamayı tercih ederdi. Ancak 4 yıl boyunca konuşmadığı ne varsa içinde damla damla birikmiş, taşma noktasına gelmişti. Bir Çeşit Ben, Azrail'in ilk defa bu kadar çok konuştuğuna şahit olmuştu. Azrail'in anlattıkları inanılır gibi değildi. Bir Çeşit Ben, çocuğu tanıyordu ve içinden böyle birinin çıktığına inanamıyordu. Üstelik çocuğun kızı ne kadar sevdiğini de biliyordu. Kimseden çekinmeden kolunu atıp sarmalayan, hep gelecekten bahsedebilen biriydi çocuk. Bu yüzden Bir Çeşit Ben içinden hep aferin derdi çocuğa...Ama Azrail
"Yok, Bir Çeşit Ben anlamıyor. Onu kıskanmadığım halde beni kıskanıyorsun diyip duruyor. En yakınımdakileri kıskandığımı sanıyor. Dert yanmaya kalksam esprilerle geçiştiriyor. Ne kadar kırıldığımı ve yıprandığımı anlamasını istiyorum. " 
dedikçe Bir Çeşit Ben onu çok iyi anlamış ancak bir şey de diyememişti.

Ancak 21 yıldır gözlem yapmaktan bir hal olan Bir Çeşit Ben biliyordu ki bazı insanlar gözlerinin önünde olup biteni göremezlerdi. İlla birinin onlara "Bak olayın özü şu, yanlış yapıyorsun" deyip kafalarına dank etmesini sağlaması gerekirdi.

O gün Bir Çeşit Ben, Azrail'in durumuna çok üzülmüştü. Anlamıştı ki aşık olmak kolaydı ama ilişki yürütmek olayın bambaşka bir yanıydı. Sadakat de, anlayış da, saygı da o kadar kolay değildi...(Evet anafikri kaptınız :p)
Yine de bu kadar seven, anlatırken gözleri ışıl ışıl parlayan birine böyle yapılmamalıydı. İkisi de arkadaşıydı ama olaya bir hakem edasıyla "Dur" demenin zamanıydı. Yanlış bir şeyler de yapmaktan çekinerek "Bir de ben konuşayım istersen Azrail'im?" diye sormuştu.

Hayatında bir kez bile iki insan arasında ne bir çöpçatanlık ne de arabuluculuk yapmamış Bir Çeşit Ben için durum zor görünüyordu. Yine de şansını denemeye karar verdi. Bir Esra Erol'dan, kapılar açılıyor diyen bir Sinan Çetin'den neyi eksikti.. 

20 Şubat 2013 Çarşamba

Korkunç Sabahlar Var Hayatta

Saçlarını yıkadıktan sonra ellerinde kalan şampuan kokusuyla mest olan Bir Çeşit Ben insanıylayız.

Bir Çeşit Ben o gün kardeşleri ve kuzeniyle alışveriş merkezine gitmek üzere tüm üşengeçliğini atıp evden çıkmayı başarmıştı. Dışarı çıkmaya karar vermeleri tam bir sohbet havasında olmuştu. Erkek kardeşi Çirkin Kral'ın küçükken "Abla siz tuvaletinizi ayakta yapmıyo musunuuuuz?" diye saçma sapan her bir şeyi soran hallerini bile hatırlayan Bir Çeşit Ben çok duygulanmıştı. O veletler büyümüştü.

Ailecek yedikleri yemek onlar için aşırı eğlenceli geçmişti. Leopar tayt giymiş kadınları eleştirmek, komşuların dedikodularını yapmak, saçma sapan esprilere gülmek Bir Çeşit Ben'e çok iyi gelmişti.

Sonrasında Romantik Komedi'ye doğru yol aldılar. Romantik Komedi'nin birinci filmini izlemeden ikinciyi izleyen insan çeşitlerinden Bir Çeşit Ben filmi beğenmişti. Film için yapabileceği tek yorum "Aman Allah'mm böyle hayalar da mı vaar!" olurdu. O spor arabalar, oteller ve daha nicesi.. Tabiki aynı ortamda Hocaanım da olsaydı onun da tek cevabı olurdu :
"Aman kızım neyin eksik.Yat kalk haline şükret." 

Yine de Bir Çeşit Ben o havuzda olmak istediği konusunda hiç vazgeçmeden sayıklayıp durabilirdi.

Sonraki gün gözünü teyzesinin evinde açtı Bir Çeşit Ben. Akşam tüm Antakya'nın yok olduğu bir vakitte gelmişlerdi. O kadar erken bi vakitte dükkanların kapalı olmasına alışık olmayan Bir Çeşit Ben
 "Peder Bey bugün bir şey mi var niye her yer kapalı?" diye soruvermiş. Peder Bey se gülmüş "Siz alışık değilsiniz tabi hanfendi. Burası İzmir mi" demişti.

Yataktaki titreşimle gözünü açan Bir Çeşit Ben oflaya poflaya baktı telefona. 3 mesaj 2 cevapsız arama.. Gerilim müziği eşliğinde açtı mesajları: Ders kaydının başladığını belirten mesajlar.. Hiiiiii çığlığı.... Zaten her uyandığında "Neden uyanıyoruz ki" diye sorgulamalara girişen, naletler getiren Bir Çeşit Ben bu haberle güne tam olarak ters tarafından kalkmıştı.

Yüzünü bile yıkamadan, antika denilebilecek bilgisayara oturdu. Bilgisayardan çıkan ses Traktör sesiydi. Har har har har...
O sırada Geveze aradı. Her panik olduğunda yaptığı gibi hızlı hızlı bir şeyler anlatıp azarlar tonda konuşuyordu. Mükemmelliyetçi kişiliğini yine gün yüzüne çıkaran Geveze'yi bu kez idare edemedi Bir Çeşit Ben.. Ters gitti. Her dediğine yarım yamalak cevaplar verdi. Ve herşey daha da allak bullak oldu. Geveze'nin sakinleşmesiyle düzelen konuşmaları sakince sona ermişti.

Birkaç gündür İzmir'e dönme korkusunu içine içine atan Bir Çeşit Ben ders kaydı olayıyla adeta bir gerilim filmini yaşamıştı. Evde rahattı,huzurluydu, uyuşuktu, mayışıktı. Ne çabuk bitmişti bu tatil. Ders de neydi, ne gereği vardı. Ailesi iki ders için kalması olayıyla zaten yeterince baskı oluşturmuştu. Şikayetleeer şikayetler..

Bir yanda da Geveze vardı tabi.. Çoook özlediği sevdiceği..Birkaç gündür romantikliğin zirvesindeydi Geveze.. Ve Bir Çeşit Ben güne yüzündeki saçma sırıtmayla uyanıyordu. Bir sürü planı vardı.Oraya da gideceklerini, bunu da yiyeceklerdi, bir sürü film izleyeceklerdi, zaten bahar da geliyordu...O günse tüm bu "dönmek istemiyorum" sızlanmalarını Geveze kaldıramadı. Öğretmenin çocuğu çöpün yanına gönderip cezalandırması gibi "Tamam gelme Bir Çeşit Ben gelme." diyip kestirip attı. O, dert dinleyemezdi falan filaaan.. Çok sinirlenen Bir Çeşit Ben kendini uykunun kollarına bıraktı ve olacakları beklemeye başladı...

17 Şubat 2013 Pazar

Hatay'da Bir Aileden Suriyelilere Dair

Bir çeşit gazeteci edasıyla insanları dinlemeye ve gözlemeye devam eden insan çeşitlerinden Bir Çeşit Ben'in hayatındayız.

Bir Çeşit Ben, biraz da bölümünden kaynaklanan nedenlerle insanları tanımaya çalışıyor ve gözlemlerde bulunuyordu. O akşam bir aile dostlarına oturmaya gitmişlerdi. Yenildi, içildi, gülünüp eğlenildi. Her şey güzeldi. Ancak tabi ki ciddi konulara da sıra gelmişti.

Konu Hatay insanının son zamanlardaki gündemi haline gelen Suriye ve Suriyelilerdi. Duyulanlar, görülenler tek tek anlatılmaya başlandı. Yaklaşık bi hafta önce çarşının orta yerinde bir kavga çıkmıştı. Söylentiye göre bir Suriyeli, restorantın birine girip yemeğini yemiş, "Tayyip ödesin" diyip çıkmaya yeltenmiş. E tabi restoranttakiler de öylece durmamış adamı bir güzel dövmüşler.

İşin daha fena yanıysa aslında Suriyelilere biraz da bu rahatlığı sağlayanın yine hükümet ve insanların olmasıydı. Çünkü onlara bir şekilde verilen ödenekler, ihtiyaçlarının karşılanması ister istemez onlarda "Ne istersem yaparım" şeklinde bir kafa oluşturuyordu.

Bir Çeşit Ben de o gün tam bunu açıklayan bir örnek yaşamıştı. Kardeşiyle göz hastanesine gitmişlerdi. Suriyeli biri, doktor için sıra almak istiyordu. 400 dolar vermişti. Adının yazılmasını bekliyordu. Oturan 3 sekreter de o 400 dolarla napacaklarını, hangi doktoru yazacaklarını şaşırmış halde adamla ilgileniyorlardı. Orda sırada bekleyen 10-15 Antakyalı sanki hiç orada değildi!

Bu rahatlığı çok rahat bir şekilde yaşayan bu insanlar yavaş yavaş şehre daha çok yerleşiyorlardı. Çarşı, pazarda bir turist edasıyla geziyorlardı. Yüzlerinde ne bir korku ne de bir endişe vardı. Sanki ülkesinde savaş olan bu insanlar değildi. Öylesine bir rahatlıktı onlarınki.
  Diğer bir örnek Kilis'teki Suriyelilerin kendi muhtarlarını seçmek istemeleriydi. Ki Bir Çeşit Ben'in annesi Hocaanım ilerde hükümetin bu insanlara oy hakkı vermesinden korkuyordu.

Ortam gergindi. Aile babaları bu konularda düşünceli, biraz da öfkeli bir şekilde konuşuyorlardı. Onlara göre bu memlekette beslediğimiz Suriyeliler ülkenin ilk zora düştüğü zamanda bizi sırtımızdan vurabilirlerdi. Bir yerde Araplardı ve geçmişte de Birinci Dünya Savaşı sırasında İngilizlerle iş birliği yapanlar yine Araplardı. Tarihten ders almadan nereye gidebilirdik ve dahaları... Bir Çeşit Ben biraz düşününce yapılan tavizlerin aslında geçmişteki kapitülasyonlara benzediğine kanaat getirmişti. Ev istiyorlardı, veriliyordu; ödenek diyorlardı veriliyordu. En küçük eksiklikte hastanede doktor dövmeye kalkıyorlardı ve daha bir sürü hikaye.

İleriye dair tahminlerde bulunup çürüten ve neler olabileceğini düşünen iki aile insanların bu konuları birbirlerine anlatarak bir şekilde çözüm bulunabileceği konusunda hem fikir olmuşlardı. "Ne olacak bu memleketin hali?" sorusu yerini dualara ve iyi dileklere bırakmıştı. Bir Çeşit Ben ilerisi için gerçekten korkuyordu.

14 Şubat 2013 Perşembe

Hangi Şekilde Kitap Okursunuz?

Sevgili Yeliz beni mimlemiş. Bu mim tek soruluk ve oldukça pratik bir mim diyebilirim :)

Mimin konusu fiziksel olarak ne şekilde kitap okuduğumuz...

Aslında uzun zamandır öyle harıl harıl kitap okumuyorum. Ancak bu ara bu alışkanlığımı tekrar kazanmaya çalışıyorum.
Kitap okurken özellikle şöyle olmalı diye bir prensibim ya da favori kitap okuma biçimim diye bir şey yok. Tekli koltukta iki büklüm bi halde, otobüste giderken, hoca derste bir şeyler anlatırken kitap okuyabilirim. Hatta olayı zorlayıp okey masasında okudum ki okunuyor yanii ;)

Kitap okuma şekli demişken sanırım birileri bundan bile bir kişilik analizi çıkaracaktır ilerde. İnternette ya da dergilerde görürüz "Kitap okuma şekliniz kişiliğinizi ele veriyor" falan diye. Ne bileyim yatağında okuyanlar içe kapanıkken; otobüste okuyabilenler rahat, kendine güvenen kişilerdir şeklinde sonuçlanabilir..Sonuçta teyzelerin bakışlarından kaçmak için ideal bir yöntem :p Evet evet inanıyorum böyle bir teste rastlayacağız.

Bu mimi de kitap okumayı seven herkese armağan edeyim...

13 Şubat 2013 Çarşamba

Evin Senin Huzurundur Yavrum

Dışarda yemek yemesi gerektiğinde garsonları "Bu bizi doyurur mu sizce?" sorusuyla şaşkınlığa uğratan insan çeşidi Bir Çeşit Ben'le beraberiz.


Bir Çeşit Ben, tatilde arkadaşlarıyla görüşemedikçe bir çeşit ev kızı olma yolunda evrim geçirmeye başlamıştı. Pasta,börek yapmadan günü geçmiyor, evde dağınık gördüğü herşeyi düzeltmeye çabalıyordu. Kızının bu hallerinden annesi Hocaanım pek bir mutlu olsa da Bir Çeşit Ben; kardeşleri Çirkin Kral ve Depresan tarafından dalga geçilmekten hiç memnun değildi:
"Hamarat mı oldun seen.. ay maşallah kızımızaaa"
Hocaanım'sa hiç bit fırsatı kaçırmıyordu:
"Kızıım başıma bi ağrı girdi. Şuraları elektrikli süpürgeyle süpürüver hadi.. 
xxx teyzenler gelcek şu güzel kekinden yapıversen?"

Hatta olayı abartıp:
"Bir Çeşit Beeeen şu mesajı YYY teyzene gönder bakayım"
İsyana gelen Bir Çeşit Ben'se 
"Öğretmen kadınsın anne yaa göndersene kendi mesajını" demekten kendini alamıyordu.

Evrim süreci gittikçe hızlı ilerliyor ve bu süreç Bir Çeşit Ben'e kilo alma şeklinde yansıyordu. Bir Çeşit Ben, bir çeşit obez olarak dönmekten korksa da ağzı boş olunca kendini kötü hisseder hale gelmişti.

O gün kuzeni gelmişti. Sonunda evden çıkma şansı bulan Bir Çeşit Ben kendini avm denen "canı sıkılanlar yuvasına" attı kendini. Antakya küçük yerdi. Görmediği insan yine kalmamıştı. Bağlarını zor da olsa kopardığı lise arkadaşları, lisede zar zor vazgeçtiği platonik aşkı Sempatik ve daha kimler kimler. Antakya'ya geldiğinde birilerini görmeyi bekler olmuştu artık. Sempatik'i görmek de farzdı. Lise arkadaşlarıysa saçma sapan sorularla huzurunu kaçırıvermişlerdi.

Eve geldiğinde sofrada herkes koyu bir sohbete daldı. Televizyondaki programlardan, tanıdıklarının dedikodularına geçtiler. Bir Çeşit Ben o an ailesi için şükretti. Anladı ki ev denilen şey nolursa olsun huzurdu...

8 Şubat 2013 Cuma

Kahve + Dedikodu

Narı elinde teek tek yiyemeyip, bir tabağa biriktirip kaşık kaşık yemeyi adet edinen rahata düşkün insan Bir Çeşit Ben'in hayatındayız...

Bir Çeşit Ben 4 gün boyunca evde durduktan sonra "Off tatil böyle olmamalıydı" şikayetlerine başlamıştı. Antakya'daki arkadaşlarının okulları başlamıştı. Bir kısmı gezmelere gitmişlerdi. O da mecbur kuzeni Havuç Salatasının yanına gidip az bir ortam değişikliği yaptı kendince.

Sonraki gün kendisi gibi evde oturmak ve akraba ziyaretleri yapmaktan sıkılmış olan Hisli Kız yalvarırcasına "Dışarı çıkalııııım" diye mesajını gönderivermişti. Sonraki gün için sözleşmişlerdi.

O gün her zamanki gibi uzuun uzun sohbet ettiler Hisli Kız'la. Hisli Kız çıksam mı çıkmasam mı dönemleri yaşıyordu. Sevgili olmadan sahiplenme, kıskanma durumlarındaydı ve bu durum canını sıkıyordu. Bir Çeşit Ben onu çok iyi anlıyordu.. Ancak neredeyse her ilişkide var olan o sancılı dönemden çıkmak için yapılabilecek bir şey bilmiyordu.

Sonrasında Hisli Kız her zaman olduğu gibi Bir Çeşit Ben'e fal baktı. Artık bir kız buluşmasında yapılacak klasik şeylerden biriydi fal seansı. Harika şeyler çıktı falında. Elbette Geveze'yle durumları da faldan sonra sorulması şart durum haline gelmişti. O gün Bir Çeşit Ben, Geveze'siyle internette görüşmüştü. Bir tesadüf eseri Geveze bütün ailesine Bir Çeşit Ben'den bahsetmek zorunda kalmıştı. Ve o gün Bir Çeşit Ben'e o olayı anlatmıştı. Bir Çeşit Ben'in ağzı kulaklarına gitmişti. O da heyecanla anlattı Hisli Kız'a olayı.
Dedikodu denen şey tarihten beri boşuna kadınlara yüklenmemişti elbette.

Hisli Kız, Bir Çeşit Ben'in bütün hayatını biliyordu neredeyse. Onun adına çok mutlu olmuştu. Ve yaz tatilinde anlattığı kişilerle karşılaştırıp "Onlarda hiç böyle anlatmamıştın bak çok sevindim yaa yüzün gülüyo" demişti.

Bir Çeşit Ben çok mutlu olmuştu. O gün Hisli Kız'la ayrılırken onun ve diğer arkadaşlarının hep yanında olmasını istediğini düşünmüştü.

7 Şubat 2013 Perşembe

Biz Size Geldik Mimlendik

Ortalıkta dolaşan bir mim vardı. İmrenmeden edemiyordum tabi ben de :) Su perisi ve pera sağolsunlar beni de mimleyivermişler.. hemen başlayayım cevaplamaya..

1- Hayatınızda mucize olarak nitelendirebileceğiniz bir olay geldi mi başınıza?
genelde istediklerine ulaşabilen biriyim. Yani hayallerim bir şekilde gerçekleşiyor. Ama şu an hangi birini yazsam karar veremedim..Gayet odunca "Evet geldi" diyip geçiyorum :)

2- Hayatınızda aldığınız en büyük risk neydi?
Risk almayı sevmem.. Kesinlikle sevmem hatta.. Ama sevgilime ikinci kez güvenmem girdiğim en büyük risk sanırım.. Sonuç; henüz riske girmekten pişman olmadım ;)

3. Almayı düşünüp de alamadınız neler var?
Etrafımdaki insanların söylediğine göre durmadan bir şeyleri isteyip de alamıyormuşum.. Ben pek farkında değilim :) Bu da benim durmadan bir şeyler istememden kaynaklanıyormuş.. pehh :p

4- Kıyafet konusunda takıntılarınız var mı? (Asla beyaz giymem vs.)
Leopar asla giymem sevmem ıyk :p

5- Nefret ettiğiniz huylar ya da nefret ettiğiniz insanlar?
Nefret ettiğim huy ikiyüzlülük...Nefret ettiğim insanlar da haksız oldukları konularda bile üste çıkan insanlar..

6- Sizi en net tanımlayan kelime hangisi?
Midesiz :D

7- Hayata yeniden gelme şansınız olsa, hangi ülkede doğmak isterdiniz?
İtalya

8- Tek başına bir insan keyif almak için neler yapabilir?
Yemek yapmayı deneyebilir.. Beceriksizse yalnız denemeli :) Mum ışığında Mehmet Erdem'den olur ya şarkısını sabaha kadar dinleyebilir :)

9- Nikah masasında evleneceğiniz kişiden "Hayır!" cevabı alsanız?
Benim hayal ettiğim nikahta masalarda kocaman şamdanlarla mumlar var.. O şamdanlardan birini suratına geçirebilirim sanırım...

10- Ölümden sonra var olan hayata inanıyor musunuz?
Evet inanırım..

11- Sizi yazmaktan soğutan olaylar?
Blogumu okuyan tanıdıklarımın "Böyle böyle yazmışsın hayrola? Yine şuna döktürmüşsün.. Ya da bak şimdi bu ne der" lafları!!! Cinnet!

12- Kendinize robot bir sevgili yapıyorsunuz, ona hangi özellikleri eklemek isterdiniz?
Maço olsun.. Öyle ince ruha falan gerek yok..vursun masaya yumruğunu :p Becerikli olsun işten kaçmasın.. Aslında bundan bi liste çıkarabilirim :)

13- İnsan kaderini mi yaşar, kaderini mi yazar?
Kesinlikle kaderini yazar...

14- Aklınıza ik gelen ingilizce kelime hangisi?
Wonderful... söylenişi çok hoş değil mi :)

15- Bir kitap yazsanız, adı ne olurdu?
"Bu yazdıklarım aramızda kalsın" gibi saçma ama merak ettiren bir şey olurdu herhalde :p

16- Blogger olmasa, şu an gerçekleştirdiklerinizi nerede gerçekleştiriyor olurdunuz?
Bir sitede mutlaka yazıyor olurdum...

17- Birinden hoşlanıyorsun ama hoşlandığın kişi en yakın arkadaşından hoşlanıyor, arkadaşınsa boş değil ona karşı. Ne yaparsın?
Bırakırım.. olayı zorlamanın pek de gereği yok o saatten sonra

18- İnternette sahip olduğunuz ilk takma isim neydi?
Filozof... (Evet utanıyorum :))

Mimi yapmak isteyen heeerkese armağan ediyorum ;)

4 Şubat 2013 Pazartesi

The Artist (2011)

The Artist, teknolojik gelişmelerle birlikte sessiz filmlerden ses-görüntü birlikteliğinin yakalandığı dönemde oluşturulan George Valentine'in hikayesini anlatıyor.
The Artist dönemi anlatabilmek için tamamen dönem filmlerine uyarak sessiz film şeklinde yapılmış ve bu da filme harika bir tat katmış. Sessiz filmi sadece Charlie Chaplin'den tanıyan bizler için dönemi çok iyi anlatan bir film. Ayrıca gururun, aşkın en eğlenceli şekilde anlatıldığı bir film.. Kesinlikle tavsiyedir :)

2 Şubat 2013 Cumartesi

Bir Yeni Kulak Misafiriniz Var

Sonunda evine kavuşan sevindirik insan Bir Çeşit Ben'in hayatındayız.

Bir Çeşit Ben 18 saatlik otobüs yolculuğunda bir kez daha insanların ne kadar çeşitli olduğunu anlamıştı. Her şey yanındaki kızla kısa bir süre yer değiştirmeleriyle başlamıştı. Öndeki adamın koltuğu yatırmasıyla kız koltuğa sığamamıştı. Bu yüzden yer değiştirmek istemişti. Bir Çeşit Ben çok konuşulan minyonluğuyla çok rahat sığmıştı. Ancak resmi giyimli adamın kucağında uyuyormuş gibi hissetmekten kendini alamamıştı.

Sonrasında adam uyanıp yanındaki gence "Ben yolda çok güzel uyurum" demişti. Bir Çeşit Ben'in "Evet farkettik zaten" diye fısıldamasıyla kızla kahkahalara boğulmuşlardı. Tanımadığı biriyle böyle gülmek garip ama güzel gelmişti.

Sonra adam ve yanındaki çocuk koyu bir sohbete dalmışlardı. Tabi Bir Çeşit Ben de yapacak bir şey bulamayıp onları dinlemeye başlamıştı. Çocuk halkla ilişkiler 3.sınıftaydı ve tanınmış bir markette çalışıyordu. Sesi Bir Çeşit Ben'e acayip huzur verici gelmişti. Derslerde öğrendiği kadarıyla marketlerdeki farklı satış politikalarını anlatıyordu."Mesela" diyordu "Benim çalıştığım markette sebzeler marketin son kısmındadır ve market arabaları normale göre daha büyüktür. Böylece insanlar marketin sonuna kadar arabalarını bolca doldururlar." Bir Çeşit Ben daha önce o markete defalarca gitmesine rağmen buna hiç dikkat etmemişti.

Öğrendiği kadarıyla çocuğu dinleyen şık giyimli, rahatına düşkün adam da öğretim görevlisiydi. Bir Çeşit Ben adamın neden o kadar dik yürüdüğünü o an anlamıştı. Adam çocuğu zorlamak için "Hükümetin halkla ilişkilerindeki politikasını nasıl bulduğu" gibi sorular yönlendiriyordu ancak çocuk her bir soruya oldukça ilgiyle ve bilgili bir şekilde cevap veriyordu.

O ara çaprazdaki kız telefonundan Bir Çeşit Ben'in gittiği okulun sitesine giriyordu. Korku ve endişeli gözlerle notlarına bakıyordu. Bir BÜT mağduru da o olmalıydı.

Arkadakiler ise apayrıydılar. Kız hiç tanımadığı kıza oturmuş hınçla kaynanasından bahsediyordu. Bir Çeşit Ben çok şaşırmıştı. Nasıl bir öfkeyle dolmuşluktu ki o tanımadığı birine bile dert yanıyordu.

Eve geldiğinde Bir Çeşit Ben evdekileri çok özlediğini farketmişti. Mutluluğu ve özlemi çenesine vurmuş gibi durmadan konuşup gülüyordu. Sofrada otobüstekileri anlatınca herkes onu casuslukla suçlamıştı. Oysaki kimler kimleri dinliyordu.